10 Mayıs 2008 Cumartesi

EN BÜYÜK CİMBOM BAŞKA BÜYÜK YOK


Evet en büyük cimbom başka büyük yok.. Hiç bir parti hiç bir örgüt hiç bir güç halkı sokağa dökmeyi başaramadı koşullar ne olursa olsun haklarını korumak emperyalizme faşlizme pahalılığa yoksulluğa onursuzluğa karşı durmak için kimse böyle kitlesel bir şekilde çıkmadı meydanlara... Ki o meydanlar emekçilere işçilere yasktı... Oysaki Taksim meydanı yukardan harbiyeye aşağıdan Dolmabahçeye Fındıklıya kadar oradan tünele kadar iğne atsan yere düşmeyecek kadar tıklım tıklımdı... Taşkınlıksa taşkınlıkta vardı avazı çıktığı kadarda bağırıyorlardı ama hiç bir provakasyon olmadı.. Üstelik o kadar yoğun bir kalabalığın güvenliğini de en çok yüz kadar polis pekala sağlayabiliyorlardı... Ama bir mayısta istanbul polisi yetmemiş taa trabzonlardan takviye polis çağrılmıştı...Aklıma hemen Hasan Hüseyin Korkmazgil'in bir şiiri geldi...

BU İNSANLAR ON BİN ON BİN DALGALANIP DURURLARSA BU SOKAKLARDA
BU İNSANLAR KALDIRIMLARDA BÜTÜN GÜN BAKIP BAKIP DURULARSA
SUDA YOSUN GİBİ DALGALANAN KALABALIKLARA...
HOŞNUTSAK GÜDÜLMEKTEN KOYUNLAR GİBİ...
HOŞNUTSAK GÖTÜRÜLÜP ATILMAKTAN BELİRSİZLİĞE...
HOŞNUTSAK GÖZALTINDA KAYIPLARDAN...
YARGISIZ İNFAZLARDAN...
EVET DİYE DİYE EVETLEŞMİŞSEK...
GÜCÜNÜ TATMAMIŞSAK HAYIR DEMENİN...
KARABORSA VURGUN TALAN ENFLASYON...
BİZİ İLGİLENDİRMİYORSA MUTFAĞIN YAĞMALANMASI..
KANIMIZLA OYNANMASI BİZİ BAĞLAMIYORSA...
DONSUZLAR DOLDURUYORSA FUTBOL ÇAYIRLARINI..
ÇILGINCA ALKIŞLARIMIZ MEŞİN TOPAYSA EĞER..
ATARLAR BİZE BU GOLÜ PATRONLAR
ATARLAR BİZE BU GOLÜ VURGUNCULAR TEFECİLER HAYALİCİLER...
ATSINLAR HE VALLAHİ DE ATSINLAR
BİLLAHİ DE ATSINLAR...

ATSINLAR BU GOLÜ SÜLALEMİZE...

6 Mayıs 2008 Salı

DENİZ GEZMİŞ HÜSEYİN İNAN YUSUF ASLAN EMPERYALİST UŞAĞI FAŞİSTLER TARAFINDAN BU GÜN ASILARAK KATLEDİLDİLER

TELAŞLANMIŞLAR, DENİZ’İN AYAĞINDAKI ZİNCİRİ AÇAMIYORLARDI..DENIZ GÜLÜMSÜYORDU.
Avukatlar Hüseyin'in olduğu odaya girerlerken bir albayla karşılaştılar. Albay "Dini telkin istemiyorlar" dedi. Bunu anlamlı bir sesle söylemişti. Müslüman olmadıklarını çağrıştırmak istiyordu. Avukatlar "Bu sadece onların bileceği bir iş" dedi. Albay "Tabii siz de bilirsiniz," diye aynı sezdirmeyi, bu kez avukatlara yöneltti. Aylardan mayıstı. Günlerden Mayıs'ın 6'sı. "Hıdrellez" günü diye yazıyor takvimler, "Alaçam, Samsun, Geyikaşan Hıdrellez günü... Karacabey, Bursa Hıdrellez şenlikleri..Yerleşmiş İslam geleneğine göre Hıdır ve İlyas peygamberlerin her yıl buluştuklarına inanılan gün. İnanışa göre ölümsüzlüğe erişmiş bu iki peygamberin buluşmaları, kutlanarak anılır.
Avukatlar Hüseyin'in bulunduğu odaya girecekken duydukları bu sözle sinirlenmişlerdi. Hüseyin babasını düşünüyordu odada, Hıdır'dı babasının adı, Hıdır İnan. Aylardan mayıstı. Günlerden Mayıs'ın 6'sı. Avukatlar albaydan geçip Hüseyin'in bulunduğu odaya girdiler. Hüseyin de Deniz ve Yusuf'un durumundaydı. Birkaç görevli omuzlarından tutmaktaydı.Avukatlarını görünce büyük bir mutluluk ve derin bir gülümsemeyle "Hoş geldiniz" dedi. Avukatlar ona bir arzusu olup olmadığını sordular. "Bir arzum yoktur. Sizlere çok teşekkür ederim." dedi.
Sonra Hüseyin avukatlarına "Babam Ankara'da mı?" diye sordu. Avukatlar Ankara'da olduğunu söylediler. Hüseyin "Nasıl?" diye sürdürdü sorusunu. "İyi ve seninle iftihar ediyor" diye yanıtladı avukatları. Bu arada avukatlar görevlilere ,Hüseyin'in de arkadaşlarıyla vedalaştırılmasını hatırlattılar.Hüseyin aynı sıcaklık ve canlılıkla Deniz ve Yusuf'la odalarında birer birer kucaklaştı. Zincirleri ve bağları, üçünün de bu vedalaşma anında gövdelerine alabildiğine ağırlık veriyordu. Omuzlan ve başlarının hareketiyle birbirlerine sokuluyorlardı.Hüseyin önce başgardiyan odasında Deniz'le, sonra yandaki diğer odada Yusuf'la, konuşacak çok şeyleri olan, ama ayrılmak zorundaki insanların can sevinciyle bakıştı. Hiçbir şey şakadan değildi. Fakat yaşayan gülümseyişlerinde, çocuksu, şakacı bir incelik vardı. Bir birlikteliğin, yaşamadaki son karşılaşmaları da böylece bitti.
Üçü de ilkin kendisinin asılmasını isteyen bir duygu taşıyordu. Onları darağacına çıkmak değil, darağacına çıkacak arkadaşlarım seslerden, kıpırtılardan dinlemek zorunluluğu incitiyordu. Fakat bu son deneylerine de dik duruyorlardı. Saat 01.00'i geçiyordu.Bu ara avukatlar Deniz'in bulunduğu odaya döndüler.
Deniz ayakları zincirli, elleri arkadan bağlı bir durumda darağacına bakan pencereye karşı oturduğu yerden yazdırdığı son mektubunu tamamlamak üzereydi. Onun bitirmesini beklediler.
"... Son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım... Oğlun Deniz Gezmiş." Mektup tamamlanmıştı.
İnfaz savcısı Sami Uğur, Deniz'e sokulup, elindeki basılı kağıttan idam kararının özetini okuyup, bir diyeceği olup olmadığım sordu. Deniz, kararın kendisine ait olduğunu, bir diyeceği olmadığım belirtti.Savcı görevlilere "zincirleri çözün" dedi. Bir görevli yarı telaşlı, yarı çekingen bir tavır içinde, elindeki anahtarla zincirlerin kilidini kurcalamaya başladı... Açamıyordu. Elindeki anahtar kilide uymuyordu. Bunun üzerine başgardiyan birkaç anahtar daha verdi. Kilidi yine açamadılar.Bu durum odadakilerde yeni bir sabırsızlık havası estirmişti. Kendi kendine söylenenler vardı. .On beş dakika kadar beklenildi. Birisinin "Zincirleri çözmeye lüzum yok, zincirleriyle çıkarılsın" dediği duyuldu. İnfaz savcısı Sami Uğur "Bunlar efendi çocuk, prangayı çözelim" diye karşılık verdi ve "Kilidi kim kilitlediyse acele bulun" komutunu verdi.
Adamı bulup getirdiler. Ve zincirler çözülebildi. Deniz zincirlerini çözen adama "Postallarımın bağını bile bağlamaya vakit bırakmadan beni apar topar buraya getirdiler. Sehpada bu haliyle postallarım ayaklarımdan düşecekler. Onları bağla.... dedi. Görevli, Deniz'in postallarım bağladı.Bu arada Deniz'e, beyaz bezden dar bir idam gömleği giydirdiler. Ayaklarına kadar uzandı...Gitme vakti gelmişti.Deniz avukatlarına dönerek veda etti. Çevresini acı bir gülümsemeyle süzdü ve avludaki sehpaya doğru metin adımlarla yürüdü.İdam gömleğinin dar olması ve ellerinin bağlı olması nedeniyle sehpaya destekle çıktı. Sehpada üç ayaklı bir tabure vardı. Deniz ona da çıkıp ilmiği boynuna kendisi geçirmeye çalıştı.İlmiği boynuna geçirdiğinde, seyredenlerden bazıları, cellada başlarıyla tabureyi çek işareti veriliyordu. Deniz birden, şafağı daha sökmemiş bu bahar sabahının, serin sessizliğine doğru yankı veren bir sesle bağırmaya başladı:
"YAŞASIN TÜRKİYE HALKININ BAĞIMSIZLIĞI, YAŞASIN MARKSİZM-LENİNİZMİN YÜCE İDEOLOJİSİ, YAŞASIN TÜRK VE KÜRT HALKLARININ BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ, KAHROLSUN EMPERYALİZM!"
Çevredeki görevliler telaşlandılar. Deniz'in son sözcüğü . bitmemişti ki, cellat aceleyle tabureyi altından çekti. Ciğerinden yükselen son sözcüğü taşıyan nefes,. dudağına varamadan, gırtlağında tıkandı.Taburenin çekilmesiyle Deniz boşluğa yığılmıştı. Fakat onun uzun boyunu cellat hesap edememişti. Deniz'in ayakları taburenin altındaki masaya çarptı. Hemen masayı da çektiler.
Saat 01.25'i gösteriyordu.
Gardiyan, imam ve sivil personel, gelenek gereği saygı duruşunu geçmişti. Avukatların yüzlerini derin bir hüzün doldurmuştu. Denizgili ölüme mahkum eden 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesinin Başkanı Tuğgeneral Ali Elverdi, elleri arkasında, ağzında sigara Deniz'i seyrediyordu. Ankara savcısı Fazıl Alp, Tevfik Türüng, Sami Uğur, yüksek rütbeli birçok subay, gardiyanlar, sivil görevliler, imam, avukatlar doktor infazda hazır bulunmuştu. Özellikle imamın aşın derecede duygulandığı görülüyordu. İnfaz savcısı Sami Uğur, kendince espriler yapıp yine kndi gülüyordu.Deniz'in göğsüne, karar özetini içeren bir beyaz karton astılar. On dakika kadar sonra, görevli doktor gömleğini sıyırıp nabzına baktı. Deniz'in nabzı çarpıyordu. Beklediler...On-on beş dakika sonra nabza tekrar bakıldı. Deniz'in nabzı durmamıştı. Bekliyorlardı. Deniz ipin ucunda bir dal gibi, alaca havada ağır ağır dönüyordu. Sadece başı ve postalları, uzun ince beyazlığın iki ucunda, iki gri noktaydı.Gemerek'te yakalandığı gün kalbi ve beyni arasında dolaştırdığı ölüm duygusu, onu darağacında, boynunda bulmuştu. Elli dakika öylece kaldı.02.15'de ipi keştiler.
KAHROLSUN FAŞİZM KAHROLSUN EMPERYALİZM VE ONUN YERLİ UŞAKLARI

2 Mayıs 2008 Cuma

AYAKTAN BAŞ OLURSA İŞTE BÖYLE KOPAR KIYAMET

20 000 POLİS YETMEMİŞ BİRDE ÇORUMDAN

RİZE'DEN GELMİŞ POLİS KAFİLELERİ

İSTANBUL POLİS İŞGALİNDE...

HAVADA BİBER GAZI KOKUSU...

SOLUKLARI KESİYOR GÖZLER KAN ÇANAĞI..

PALABIYIKLI GESTAPO ŞEFİ GURURLU..

POLİSLERİNİN ARASINDA

ZAFER KAZANMIŞ KOMUTAN EDASIYLA...

PANZERLERİ KÖPEKLERİ ROBOKOPLARI

TAZYİKLİ SULARI GAZ MASKELERİYLE

SALDIRDILAR ZİNCİRLERİNDEN BAŞKA

KAYBEDECEK BİR ŞEYLERİ OLMAYAN

EMEKÇİLERİN ÜSTÜNE

1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMINDA

GESTAPO BAYRAM ETTİ

YERLERE DÜŞEN KADINLARI BİLE TEKMELEYEREK

AĞZI KULAKLARINDAYDI GESTAPO ŞEFİNİN

AĞZI KULAKLARIYDI AYAKTAKIMINDAN GELİP

BİR ZAMANLAR KENDİSİNİNDE

AYAK TAKIMINDAN OLDUĞUNU UNUTAN

ANKARA'DAKİ BÜYÜK ŞEFİN...

Koşullar artık 80 öncesi gibi değil... Kağıttan kaplan değil burjuvazi... O günden bu güne çoook sular aktı o köprünün altından... O zamanlar furuko derdik toplum polislerine yanları açık furuko kamyonlarına benzeyen kamyonlarla gelirlerdi.. O zaman polis halkın polisiydi halkın güvenliğini sağlardı.. 70 yıllarda halkın değilde devletin güvenliği öne çıkmaya başlayınca polis teşkilatında modernleşme adıyla hem sayısal bir artış hemde özellikle toplumsal olayları önlemeye yönelik yani halka karşı kullanmak üzere bir teknolojik gelişme gözlenmeye başlandı.. Bu günkü polis iktidarın korumacılığını yapan Faşist diktatörlüğün baskı aracıdır.. Diğer bir deyimle Gestapodur... Hak arayanın tepesine inecek baş kaldıranı ezecektir.. Her ne kadar onların ödediği vergilerle maaşları ödeniyor ve kendiside gerçek anlamda bir emekçi çocuğu olsada...

Sabah saat 08.30 du uyandım 1 Mayıs heyecanıyla Sinesen sendikamızla saat 10.00 da Şişli'den hareket edecektik Taksim'e doğru... Cihangir'deki evimden çıkıp Taksim'e Şişli'ye ulaşmak üzere çıktım.. Daha 100 metre yürümüştüm ki sokağın Taksim'e çıkan kısmının barikatlarla kapanmış olduğunu gördüm... Geri dönüp kilisenin karşısındaki diğer çıkışa yöneldim orasıda tutulmuştu... Şansımı denemek istedim... Bırakmadılar geçemezsiniz diyordu üstelik hakaret ederek ve çok kaba bir biçimde...İşime gideceğim bu gün tatil değil ve ben çalışıyorum üstelik sokağa çıkma yasağı yada olağanüstü bir halde yok dedim... Geçemezsin diyorsam geçemezsin o kadar dedi ss subayı kılıklı robokop.. Oradan dönerek aşağıdan Alman Hastanesinin oraya çıktım.. Orada kimliğime bakarak geçmeme izin verdiler... Arkadan dolaşıp mis sokağa oradan tarlabaşının ara sokaklarından dolapdereye inip yenişehir yokuşundan Kurtuluşa çıktım... Yukarı Şişli'ye doğru kalabalık bir gurup yürümeye çalışıyordu gurubun arkasından yürümeye devam ettim az ilerde bir polis ordusu ve bir panzer bekliyordu... Birden saldırıya geçtiler gurup dağılmaya ve kaçışmaya başladı yere düşenler olmuştu...Bir bayan "öleceğimi hissettim" diye baqğırıyor isyan ediyordu. Biber gazından gözgözü görmüyordu.. Gazdan etkilenmiştim zorlukla nefes alıyordum... Ara sokakalardan bomontiye oradan tekrar Halaskargazi caddesine çıkmaya teşebbüs ettim.. Şişli camisine çok yaklaşmıştım yeniden bir ardebe oldu kaçanlar kovalayanlar birden bire Haydarla karşılaştık.. Sırtıma iniverdi Haydar... Sırılsıklam olmuştum sıkılan tazyikli sudan... Tekrar ara sokaklardan Kurtuluşa doğru inmek zorunda kaldım anlaşılan ulaşamayacaktım menzilime çok kararlıydı faşizm.. Emeğin bayramına izin vermeyecekti... Sermayenin bu denli saldırgan oluşu aslında ömrünü tamamladığının işaretiydi... Durduramayacaklardı halkın coşan selini... Yüksek sesle COP şiirini okuyarak ara sokaklardan eve döndüm...


BEN BİR COPUM ASLIM AMERİKA...

AMERİKADAN BURAYA ÖNCE DEMOKRASİ

SONRA CİP SONRA COP

YANİ BEN GELDİM

GİRDİĞİM ÜLKELERDE

TOPLANANLARI DAĞITAN

AYDINLARIN KAFASINA BİR BALYOZ GİBİ İNEN

İTHAL MALI ÖZGÜRLÜĞÜ VE BİÇİMSEL DEMOKRASİYİ

DİMDİK AYAKTA TUTAN BENİM

GÖRÜNÜŞÜME SAKIN ALDANMAYIN

USTA BİR POLİTİKACI GİBİ

EĞİLİR BÜKÜLÜR AMA

ASLA KIRILMAM

BUNDAN EVVEL BENİM YERİME KULLANILAN

MEŞE ODUNU BİLE

İNSAFA GELİP KIRILDI

AMA BEN ASLA KIRILMAM

EY AHALİ SİZE SON SÖZÜM ŞUDUR

BİR GÜN BENİ BİRİSİNİN

KAFASINA BELİNE İNERKEN GÖRÜRDE

ONUN İÇİNDE DUYDUĞU ACIYI SİZ DE DUYMAZ

YUH OLSUN DERSENİZ

BİR GÜN SİZİNDE KAFANIZA BELİNİZE İNEBİLİR

ORANIZA BURANIZA GİREBİLİRİM

O ZAMAN SİZE DE OH OLSUN DİYENLER BULUNACAKTIR

BUNU UNUTMAYIN....