21 Nisan 2010 Çarşamba

Siz Kazandınız (Fazıl SAY) VE BENİM CEVABIM "KENDİNİZE İYİ BAKIN"


Siz kazandınız
lütfen siz kazanın
lütfen benimle uğraşmayın
ve ebediyen siz kazanın
...
Tamam ben giderim
uzak bir yere (gözden uzak)
(uzaya gidemem kızımdan da ayrılamam ama siz beni görmezsiniz merak etmeyin)
tamam
giderim..
...
Ben son 6 yıl içinde

2 büyük oratoryo
2 büyük senfonik eser
1 keman konçertosu
2 piyano konçertosu
5 solo piyano eseri
1 bale müziği
2 Bach uyarlaması
4 film müziği
1 tiyatro müziği

bestelemiş olsam da

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN

Bu son 6 yılda
dünya üzeri 42 memlekette
326 şehirde konserler verdim
yaklaşık 700 konser

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN

Bu 6 yılda toplumumuza
10 CD
2 DVD
12 NOTA sundum

HİÇ MÜHİM DEĞİL SİZİN İÇİN


anlıyorum
yaptıklarım mühim değil

hiç bir zaman "her görüşüme katılmalısınız" demedim
tartışmaya hep açıktım
hiç bir zaman hemfikir olmadığım insanlara saygısızlık yapmayı düşünmedim
ama siz yaptınız
adil değildiniz
bir fikir de ayrı düşünüyorduk siz kökünü kazımaya kalktınız her seferinde

ama hiç bir zaman kendi içsesimden vazgeçmedim
doğru bulduğum doğrumdu yanlış bulduğum yanlıştı
yanlışı ben yaptıysam da hatamı anladığım gün düzelttim

anladık
değersiziz
sizin değer anlayışınızı anlamadım ama ben değersizim o anlayışa göre onu anladım
...
İmkanı yoktur bazı kusurlarımı affetmenizin
affedicilik de değil
"kabul" etmenizin
"lütfetmenizin"
imkanı yoktur...

Zamanında hatalarım olmuş onları düzelttiysem
bu da doğru değildir

imkanı yoktur..

-Falanca arabeskçiyi kültür olarak görmüyorumdur
asla affetmezsiniz

-Aziz Nesin haklıdır derim bütün hayatıma sataşırsınız

-"Din sömürüsü aldı başını gitti" deriz
Ölüm fermanı vermediğiniz kalır

-Konuşmayız
"Konuşmaz o korkak" dersiniz

-Konuşuruz
"Konuşmak senin ne haddine işine bak sen" dersiniz

-Beethoven ,deriz
"Git Beethoven'ın ülkesinde yaşa" ,dersiniz

git
popülist
korkak
ne haddine
git

Hiç bir yolu yoktur...

Sizler facebook da 130 grup kurdunuz (Fazıl Say gitsin vs)
ekşi-sözlükte yazılar yazdınız
Google'ı doldurdunuz
Yahoo'da gruplaştınız
gazete haberlerinin altına yorumlar yazdınız
Almanya'da yılın müzisyeni seçildiğimin haberinin altına bile döşendiniz
hakaretlerinizle. ..

Her yerde sizler varsınız.
Ve
sizler ne yaptınız hayatta
bilmiyorum
sormuyorum
düşünmüyorum
nefret etmiyorum
saygısızlık yapmıyorum

ama siz bana yaptınız....

Siz yarattınız bana en ağır haksızlıkları yapan bir kültür bakanını
siz yarattınız
siz cesaretlendirdiniz marjinal köşe yazarlarını
siz pislik attınız
çamur attınız
hepsini siz yaptınız

içinizde mesleki kıskananlar da oldu
aranızda piyano çalanlar da oldu
çalmayanlar da

faşoları
dincileri
marjinalleri. ..
2.cumhuriyetçileri..
Avanak liberalleri. ..

Ben hiç birinize tek bir kelime kötü bir şey söylememişken...

Hepsini siz yaptınız...

Artık kazanın
kazanın ve bitsin...
Siz kazandınız..

Kazandınız ve bitsin..

Yeter ...

Benim gerçek dostlarım bu yazıyı niye yazdığımı, kimlere yazdığımı anlamıştır.

Fazıl Say

BENİM CEVABIM

ONLAR KAZANMADILAR SEVGİLİ FAZIL
ONLAR KAYBEDEN OLACAKLAR
TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE GÖMÜLECEKLER
AMA SEN ANILACAKSIN ESERLERİNLE
SEN GİDERİM DEDİN BEN GİTTİM
BELÇİKADAN YAZIYORUM BRÜKSELDEYİM
AVRUPA BİRLİĞİNİN MERKEZİNDE
UZAYA GİDERİM AMA KIZIMDAN AYRILAMAM DİYORDUNUZ
BİZİ ÇOK ÖNCE AYIRDILAR SEVDİKLERİMİZDEN
ÖYLE BİR LANET SARDILAR Kİ ÜSTÜMÜZE
ZATEN SAHİP ÇIKAMADIK SEVDİKLERİMZE
SEN YAPTIKLARINLA ÖĞÜNMEKTE HAKLISIN
SENİN GİBİ YETİŞMİŞ NİCE DEĞERLERİ ÖĞÜTTÜ BU ÜLKE
NE YAZIK Kİ...
YİNEDE SEN YAPABİLDİN
BİR ÇOĞUMUZ YAPAMADIK YAPMAK İSTEDİKLERİMİZİN ONDA BİRİNİ
35 YILIMI VERDİM SANAT ALANINA
TÜRKİYEYİ 80 LERE KADAR KARIŞ KARIŞ GEZDİM
TURNELER YAPTIM EN ÜCRA KASABALARDA
BAZAN KÖYLERDE KÖY KAHVESİNDE
BİRLEŞTİRİLMİŞ MASALARDAN YAPILMIŞ SAHNELERDE
BAZAN TRAKTÖR ROMÖRKLARI ÜZERİNDE
OYUNLAR SERGİLEDİK HER ŞEYE RAĞMEN
80 DEN SONRA DERNEKLERİN KAPANMASIYLA
ANADOLU YOLUDA KAPANDI BİZE
BİR ANLAMDA İŞİMİZDEN EDİLDİK
AMA YILMADIK YILAMYIZ DEDİK
ÜLKEMİZİ TERK ETMEYİ DÜŞÜNMEDİK
FAŞİST DİKTATÖRLÜKLER
MİLLİ CEPHE HÜKÜMETLERİYLE CEBELLEŞTİK
HER ŞEYE RAĞMEN İNSANA ULAŞMAYA
ONU AYDINLATMAYA BİLİNÇ TAŞIMAYA DEVAM ETTİK
AMA BU DEFA DURUM ÇOK FARKLI
YAŞAMA ŞANSI BIRAKMADILAR BİZE
ÇÜNKÜ ONLAR İÇİN SANAT SOYTARILIKTI
SOYTARILAR BAŞ TACI OLDULAR
KAHVALTI SOFRALARINA KOŞA KOŞA DOLDULAR
YALAKALIKTA DALKAVUKLUKTA YARIŞTILAR
ELBETE SENİ BENİ KALE ALMAZLAR
ELBETTE SANA İHTİYAÇLARI YOK
SANATIN İÇİNE TÜKÜRENLERİN
SENİN SANATINI ANLAYACAĞINI DÜŞÜNME BİLE
AMA KAZANMADILAR
KAZANAMAYACAKLAR
KAYBEDEN ONLAR OLACAK
SOKRATESE BALDIRAN ZEHRİNİ İÇİRENLERİN
KAYBETTİKLERİ GİBİ
NE DEMİŞTİ SOKRATES SON ARZUSUNU SORANLARA
"KENDİNİZE İYİ BAKIN"

GÜNAHKAR VE SUÇLU


Felsefenin ve edebiyatın başladığı yerde dünyaya gelmişti Sokrates. Homeros, insanını o topraklarda yaratmış Olympe başkaldırmıştı. Edebiyatın ve felsefenin coğrafyasında, çağının tanıkları da olmalıydı, gençleri baştan çıkaran, Tanrılara inanmayan.

Ksanthippe adlı huysuz bir kadının kocası üç oğul sahibi, Ksanthippe gibi zeki bir kadının kocası olması metresler edinmesine engel olmadı, oda insandı sonuçta. Çirkin görünümüne aldırmaz, giyim kuşamına hiç özen göstermez hatta Atina sokaklarında yalın ayak izler bırakmıştır. Nedendir bilinmez ama yaz kış ayakkabı giymediği söylenir.

En büyük zevki, sokaktan geçen insanları durdurup onlarla tartışmak, onlara bir şeyler anlatmaktı. Öğrencilerine sokakta ders anlatır en çokta erdem ve erdemli olmak üzerine konuşurdu. Yetmiş yıllık yaşamında herkese örnek olmuş, ahlaka önem vermiş hiç kimseye bir kötülük yaptığı görülmemiştir. Ksanthippe’yi aldatmasını kötülük olarak değerlendirmiyoruz elbette… Ve Ksanthippi’den korktuğu kadar korkmadı ölümden.

Zenginler, tüccarlar ve politikacılar ve her gün mantar gibi üreyen casuslar onu hiç sevmedi. Hatta yetenek yoksunu bazı şairlerde onun karşısında oldu ona ölümü açan yolu kolaylaştırdılar. Çünkü bu yalın ayak bilgi seven adam bu tüccarların, politikacıların, yeteneksiz şairlerin inandığı Tanrıya inanmıyordu. Öğrencilerine de hep kötü yolları gösteriyor, başka tanrılara inanması için nutuklar çekiyordu. E, sen misin bunu yapan, gençleri baştan çıkaran…

Suçlama; “ Sokrates, bir günahkâr ve suçludur. Yeraltında ve gökyüzünde neler olup bittiğini inceler. Kötüyü iyi diye gösterir. En önemlisi de başkalarını da kendisi gibi inanmaya teşvik eder.”

Suçlamanın özeti budur. Bu gün olduğu gibi M.Ö 400’lü yıllarda da durum aynıydı. Göstermelik duruşmalar, yalancı şahitler sonucunda cezası kesildi. Ölüm!

O ölümü beklerken, Ksanthippe yanına gelerek; “Ama kocacığım sen suçsuzsun. Boş yere öldürecekler seni.” dedi.

Sokrates, huysuz karısının solgun yüzüne bakarak; “suçlu yere öldürülseydim daha mı iyiydi?” dedi.

O gün bu gündür suçsuz insanlar öldürülmeye devam ediyor. Belki baldıran zehri içirmiyorlar, giyotine de göndermiyorlar ama öldürmeye devam ediyorlar. Sandalyeden itiyorlar, gaz bombalarıyla nefessiz bırakıyor, şarapnel parçaları paralıyor yürekleri, zindanların soğuk duvarları arasında ölüme terk ediyorlar…

Öğrencisi Kriton’un cezaevinden kaçırma teklifine bakın nasıl yanıt vermiştir. “ Yetmiş yıldır karşı çıkmadığım Atina yasaları şimdi beni ölüme mahkûm ettiyse kendimle çelişkiye düşerim. Savunmuş olduğum ahlak ilkelerine de ters düşerim.”

Öleceğini bildiği halde o muhteşem savunmasını yapmaktan geri kalmadı. Savunmasını yaparken de sözlerinin doğruluğuna dikkat etmelerini istedi. “Savunmanın görevi doğruyu söylemek, hâkimin kararı ise adaletli karar vermektir.” Bu sözleri gerçekten çok dikkat çekicidir Sokrates’in. Hatta günümüz savunmalarını ve hâkimlerin verdiği kararların ne kadar adil olduğunu düşündürüyor bize. Bu gün olduğu gibi o günde suçlamaları arkadan yapan, yalancı tanıkların geçerli olduğu, saçma sapan delillerin ortaya konduğu bir yargılama sistemi geçerlidir.

Sokrates, onu ölüme götüren şeyin aslında kötü şöhreti ve herkes gibi düşünmediği, herkesin inandığı şeylere inanmadığı için olduğunu bilir ve savunmasında ısrarla bunun üzerinde durur. Halk arasında bilge geçinen iş adamlarını, siyasetçileri şairleri bulur ve onlarla konuşur. Ve bu konuşmalar sonunda şu sonuca varır. “ Ben bu adamlardan daha bilgeyim. Ben hiç değilse bilmediğimi biliyorum, Onlar hiçbir şey bilmediklerinin farkında bile değiller.”

Bir anlamda, bilge geçinen bu adamların söyledikleri şeyleri herkesin söyleyebileceğini, yazdıkları şiirleri herkesin yazabileceğini gösterir Atina’lılara. Ve şiir yazanların bilgiyle değil ilhamla şiir yazdıklarını anlatır. “Şiir yazdıkları için kendini bilge sanan bu şairlerden ve siyasetçilerden daha bilge olduğumu anladım.”

Arayışı hiç bitmez bilge adamın. En son olarak da sanatkârlara gider. Çünkü sanatkârların kendisinden daha bilgili olduğuna inanmaktadır. “Ama yanılmışım bu sanatkârlarda şairlerin düştüğü yanılgıya düşmüşler. Sanatkâr oldukları için her şeyi biliyoruz yanılgısına kapılmışlardı. Sonunda Apollon’un sözüne geldim. Onlar gibi hem bilge hem de Cahil olmaktansa eskisi gibi kalmanın daha doğru olduğunu anladım.”

Ve onu suçlayan Meletos’a seslenir, “ Beni gençleri baştan çıkaran bir günahkâr olarak suçlayan Meletos’u asıl ben suçluyorum. Suçludur çünkü insanları sudan bahanelerle mahkemeye çıkarıp hiç anlamadığı, bilgi sahibi olmadığı konular hakkında bilgiliymiş gibi davranarak ciddi konuları alaya almıştır.”
Meletos; “Senin hiçbir tanrıya inanmadığını söylüyorum.”
Sokrates, “Hayret doğrusu. Bunu da nereden çıkarıyorsun? Sence herkes gibi ayın ve güneşin Tanrı olduğuna inanmıyor muyum?”
Meletos; “ Emin olun ki sayın hâkimler inanmıyor. Güneşin bir taş, ayınsa toprak olduğunu söylüyor.”

Ve Sokrates, ölüme giderken ölümün aslında bu çirkeflikten kurtuluş olduğunu yaşam dedikleri şeyin trajedilerine komikliklerine katlanmaktansa seve seve ölüme gitmek gerektiğini de anlatır. Ve ölüm karşısında iyi şeyler düşünmek gerektiğini iyi insanı ne bu dünyada ne de öbür dünya da hiçbir kötülüğün yenemeyeceğine inandığını söyler.

Arkasında hiç yazılı eser bırakmayan bu bilgi seven adamın iyi ki Platon adında bir öğrencisi vardı. Mahkemede yaptığı savunmaları günümüze ulaştırmayı başardı. Ve onun ne kadar cesur, ne kadar erdemli biri olduğunu gösterdi bize.

Ve bizim ülkemizde de Sokrates’lerimiz var elbette. İsmail Beşikçi hoca gibi bir çınar. Söylediği her şeyin yalan olduğuna inandırmaya çalıştılar bizi yıllardır. Ama Beşikçi hocamızda doğrularının sadece kendi doğruları olmadığını yaşamın realiteleri olduğunu anlattı ve anlatmaya devam edecek. . Güneşin bir taş, ayınsa toprak olduğunu söylüyor ve söyleyecek.

Bilge insanlarımıza Baldıran zehri içirmek için ne çok çabaladılar, sahte bilgeler, yalancı tanıklar… Çabalamaya da devam ediyorlar hala… Ve işte sırf bu yüzden; suçlu olarak yargılanıp ölmektense suçsuz yere ölüme gitmektir asıl olan.

12 Nisan 2010 Pazartesi

YURDUM İNSANI 6 MAYISTA SERGİLENMEYE BAŞLIYOR



YURDUM İNSANI
TEK KİŞİLİK GÖSTERİ

HAZIRLAYAN VE SUNAN ALİ RIZA SOYDAN
6 VE 9 MAYIS TARİHLERİNDE SAAT:20.00 DE SAZZN JAZZ DA BAŞLIYOR...

GİRİŞ TAM 5 EURO ÖĞRENCİ 3 EURO

Onu bazen duvara yazılmış eğri büğrü bir uyarı yazısında görüyoruz, bazen komik bir kartvizitte... Ya da olmadık bir kaza haberinde... Ne de olsa burası bir uçağın trenle çarpıştığı bir ülke...
Başka nerede insanlar tarlasına indiğini sandığı uzaylıları taşla kovalamıştır ki...?
Ya da yolda yürürken, intihar için balkondan atlayan bir insanın altında kalarak ölmüştür.
'Yurdum insanı', Türkiye'ye özgü bu tür tuhaflıklar için üretilmiş bir tanım...
Garip, ezik, komik, muzip, kızgın, cahil ama kurnaz, tanıdık bir adam bu...
Mizah dergilerinin vazgeçilmez konuğu...
Kah kendi oturacağı evin çimentosundan çalan bir müteahhit, kah film seyrederken perdedeki kahramana "Dikkat arkanda adam var" diye bağıran bir seyirci...
Türkiye'nin nasıl kurtulacağına dair günlerce anlatabileceği müthiş fikirleri var; ama evdeki gaz tüpünün kaçak yapıp yapmadığını çakmakla kontrol eder.
Gazozu dişiyle açar, sandalına 'Öztitanik' adı takar, sünnet halayında dolduruşa gelip etrafa kurşun saçar.
Kimi zaman kibirli orta sınıf seçkinlerinin küçümsemek için kullandığı bir tabir olsa da çoğu zaman, 'bizden biri'dir o...
Güleriz, kendi halimize...
Evet, biz de ödev yaparken kurşun kalemle karıştırmışızdır kulağımızı... Veya duyda elektrik var mı diye parmağımızla yoklamışızdır.
Bu yurdun insanıyızdır.
İşte bir kısmı tevatür, bir kısmı gerçek; haberler, söylentiler ve görüntülerle karşınızda 'Yurdum İnsanı':

ALKIŞLAR ÇILGIN TÜRKLERE:)

Kaza mahalinde elinde cep telefonuyla koşturup "112'nin numarasi neydiiiii?" diye bagıran sarışına,
Birbirlerine ana avrat küfür eden iki kişinin arasına girip ikisine de birer tokat atan ve "Analar kutsaldır, analara küfür etmeyin, o.çocuklari!!" diyen Karadenizli ağır abiye,
Annesine kızıp, buharlı ütünün içine işemeyi akıl eden! Annesini buram buram çiş kokularıyla iş yerine yollayan! Annesi; ancak arkadaşları ”acayip kokuyorsun” dediğinde işi çözen anneye ve çocuğuna,
Banyonun lambası yanmayınca elektrikler kesik zannedip yarım saat gelmesini bekleyen. Beklerken de canı sıkılmasın diye televizyon seyreden kişiye,
Ailecek televizyon izlerken üst komşu küçük oğlunu göndermiş. Çocuk, anneme ”X teyze, annem dedi ki, bari haberleri açsınlar da, biz de dinleyelim”. Biz de kırmadık, açtık. Ailecek çok iyi niyetli olduğumuzdan, televizyonları bozuk sandık. Yüksek sesten dolayı bize laf soktuklarını anlamamız çocuğun ikinci gelişinden sonra oldu. Bu olayı yaşayan aileye,
Lisedeki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenimiz AIDS’in açılımını yapıyor: (A)llaha (İ)syan eden (D)eyyusların (S)onu… diyen hocaya,birer alkış istiyorum:))

Ayrıca bunlarda birer tebrik hakediyor:
Acı Kaybımız:
3 ay önce ailemize katılan, "Necmi" ismini verdigimiz kaplumbağamız dün vefat etmiş. Aile arasında sade bir törenle evin arka bahçesine gömdük. Hayvancağız durduk yerde can verdiği için gidip, Necmi’yi aldığımız dükkanın sahibine sebebinin ne olabileceğini sorduğumuzda ”Abi onlar kış uykusuna yatar” cevabını almış bulunmaktayız. Hepimizin başı sağolsun. Bu vicdan azabıyla ben de çok yaşamam herhalde.
Annemin Maceraları:
Shrek’in fragmanlarını gösteren bir televizyon kanalında, el ele
tutuşmuş Shrek ve Fiona’yi gören annem, ‘Bunlar Süleyman ve Nazmiye Demirel çifti mi?’ diye sordu! Seçememiş gözleri o mesafeden.
Alfabe:
Ben de bu yıl okula başlayan torunum için kuvvetli bir moral alkışı istiyorum. Daha ikinci gün: ‘örrrtmenim, taa evden buraya tel çizmeye mi geldik, hep yumarlak mı yapcaz, harf felan öretmicen mi?’ deme cesaretini gösterdiği için,
Annem:
"Bu taraf bitti" diye CD’yi arkasına çeviren ve sonra da "CD çalar çalışmıyor!" diye feryat eden anneme alkış az geliyor!
Modem:
Yemek masamın üstünde duran modeme uzun uzun bakan anneanem "Bu ne?" diye sordu. Ben de kolay anlasın diye "Hani benim bilgisayarım var ya, onunla internete giriyorum. İşte internete girmek için o kutu zorunlu" diye uzun uzun açıkladım. Anneannem dinledi beni ve "Yani modem bu" dedi ve konu kapandi…
Yaz Okulu:
Bir alkış da annesine yaz okulunu kazandığı müjdesini veren üniversite ögrencisine gelsin. Bu yaratıcılıga şapka çıkarılır.
Beyin Göçü:
Tikky olduğu her halinden belli olan kızımız Beşiktaş-Taksim
midibüsünde yanındakı arkadaşına dert yanmaktadır. ”Şekerim dördüncü kez girdim ÖSS’ye, ama yine kazanamadım, gidicem sonunda Amerika’ya o olucak. Böyle böyle beyin göçü oluyor işteeaa!” Sen git, masrafları ben karşılıyorum.
Bir alkış da lisede edebiyat dersinde okuduğu şiir bitince sınıfa dönüp "Bu şiiri ünlü Alman yazar Goethe yazmıştır" diyen hocaya, "Niye, kağıt bulamamış mı?" cevabını veren arkadaşa gonderelim.
Düz Mantık:
Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ”Bu ev kiralıktır” yazılı bir evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin camında ”Bu da” yazısını görürseniz, bilin ki Trabzon’dasınız.
İngilizce Yazılısı:
Bir alkış da İngilizce sınavında "Nice …….." şeklindeki boşluğu
"Nice mutlu yıllara!" biçiminde dolduran, dahi mi yoksa aptal mı olduğunu henüz anlayamadığımız öğrencime istiyorum.
Bir alkış da lisede edebiyat kitabından bir metni tüm sınıfa sesli olarak okurken V. Hugo’ya "Beşinci Hugo" diyen arkadaşımıza gelsin.
Ne Zaman?
Kardeşim karne almıştı; fakat birçok zayıf notu vardı. Annem, babamla beni kenara çekip uyarıları sıralıyordu: "Sakın çocuğun moralini bozmayın, sakın kötü bir şey söylemeyin" uyarılar özellikle babama yönelikti: "Hele de sen, sakın çocuğun gururunu kırma". Babam daha fazla dayanamadı ve sordu: "Karne için ne zaman özür dileyeceğiz?"
Havale:
Bankada gişenin önünde işlemimin yapılmasını bekliyorum. Yanımdaki gişede işlem yaptıran yaşlı teyzeye, işlemini yapan kadın soruyor: "Parayı kim alacak teyze? Alıcısına ne yazalım?" Teyzem cevap veriyor: "Bu paranın hayrını görme inşallah yazalim" evladım.
Lamba:
Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa gerek kırmızı ışıkta geçtim. Ardından yurdum polisine alkışı hak ettiricek anons: "Bacım o geçtiğin gece lambası değildi; çek sağa".
Hacim nedir?
Öğretmen bir arkadaşımdan naklen: 5. Sınıfların Fen Bilgisi sınavının 2. sorusu: "Hacim nedir? Bir örnek vererek açıklayınız". Öğrencimizden gelen cevap: "Hacdan gelenlere hacim denir. Örnek: Nasılsın hacim?".
ALKIŞLAR YURDUM İNSANINA