17 Ocak 2010 Pazar
8 Ocak 2010 Cuma
TÜRKİYEDE SANATÇI OLMAK
İtü sözlük bakın Türkiye’de sanatçı olmayı nasıl tanımlamış
türkiye de sanatçı olmak
1. kimlerdir?;su götürmez bir gerçek olarak kendini böyle tanıtan herkes
ne iş yaparlar?;"durgun suya taş atmak"eylemini gerçekleştirirler,hem de sektirmeli,cuplatmalı,kaydırmalı her türlüsünden
yaptıkları işi nasıl tanımlarlar?;"suya yazı yazmak" gibi bizim işimiz,ehe öhö.. gibi kıvrım kıvrım kıvranıp ağızlarını büke büke
not: bu giride bana su yardımcı olmuştur kalan son bir kaşık suda boğmak için kullanılacaktır
(abece, 23.07.2006 23:12 ~ 23:19)
2. ortalıktaki magazin sanatçılar yani sanat katlediciler yüzünden; belki de ingiltere'de ya da amerika'da doğsa bütün dünyanın tanıyıp saygı duyacağı, önemli insanlar arasında gireceği ihtimali olan gerçek sanatçıların kenarda köşede sefalet içinde öldüğünü gördüğümüz sanatçılıktır.
(hell guardian, 16.08.2006 00:11 ~ 00:11)
3. sanatçı olmak için güzel bir ses gerekir, fakat türkiye'de sanatçı olmak için güzel bir sese gerek yoktur. gerekenler güzel bir vücut, güzel kıyafet ve bol para dır.
(bonjurkes, 16.08.2006 00:25 ~ 02:32)
4. nitelikli ve aydınlatıcı eserler üretebilmektir sanatçı olmak.ne güzel bir fiziğe, ne de güzel bir sese gerek duyar sanatçı...
toplumdan kendisini soyutlamayan, insanlara karşı taşıdığı sorumluluğun farkında olan ve gerektiğinde kötü gidişata karşı tavır alan bilgi sahibi, aydın insanlardır sanatçılar.maddiyata ve populizme önem vermeyip eserlerini maneviyatla temellendiren topluma yararlı insanlardır.insanları yozlaşmaya değil, akıl yolu ile ileri seviyelere taşımayı hedeflemiştir.
ne yazıktır ki, ülkemizde tamamen farklı bir anlamı vardır "sanatçı"nın. televizyona çıkan ya da şarkı söyleyebilen herkes sanatçıdır bizler için. petek dinçöz'ün kendisine sanatçı diye hitab ettiği bir ülkede sanattan bahsediyoruz ve hatta büyük çoğunluğumuz bu tip insanların sanatçı olduğuna yürekten inanıyoruz. belli ki hiçbirimiz bu kültürel yozlaşmadan rahatsız olmuyoruz.bir çoğu düzgün konuşmayı bile beceremezken bizler onlar için "ne büyük insan, çok değerli bir sanatçı" diyebiliyoruz.
türkiye de sanatçı kimdir diye soracak olursam sokaktaki bir çok insan için cevap çok basit nihat doğan, mehmet ali erbil.....vs.
yukarıda yazmış olduğum tanıma göre soruyorum lütfen eliniz vicdanınızda yanıtlayın
türkiye'de, sanatçı dediğiniz insanlardan hangileri bizim yararımıza bir iş yapıyor?? kaçının sosyal problemler konusunda toplum bilinci oluşturmaya yönelik çabası oluyor?? hangileri samimi, hangileri yol gösteriyor.gereksiz programına konuk ettiği insanları reyting uğruna kavga ettiren mi ? yoksa altı yaşındaki bir çocuğun zekası ile yazılabilecek şarkıyı söyleyen mi?
asıl sorun bizlerin de samimi olmayıp, yanlış insanlara değer verişimizdir.
(ihtiyacım yok, 04.11.2007 01:32)
5. sanatçının toplumsal kaygı güdeni günümüzde makbul olduğu halde,aslında sanatçı bakış açısı,icra ettiği işte amaçladıkları,ve dünya görüşüyle alakalı olarak toplumsal olaylara zerre duyarlılığa sahip olmayabilir,olmak zorunda da değildir.önemli olan yeteneğiyle,yaratıcılığıyla,verimiyle,amacı bu olmasa bile parçası olduğu topluma bir şeyler kazandırıp kazandırmadığıdır.
tabi burdan sanatçı toplumsal duyarlılığa sahip olmamalıdır şeklinde bir yargı çıkaranlar olursa diye açıklayalım:
(bkz: sanat sanat içindir)
(bkz: sanat toplum içindir)
(bkz: sanat ne içindir)
peki türkiyede sanat ne içindir??
piyasada fink atan,iktidara,hakim ideolojiye göre açılan kapanan,söylevler veren,daha doğrusu ellerine tutuşturulan söylevleri kekeleyen insanlar sanatçı mıdır?bence hayır.yetenek,başarı falan yoktur bence pek çoğunda.başarıyı tiraj,rating ve en acısı maddi kazanç olarak algılayan zihniyet sanata dahil olamaz zaten.ama ne yazık ki türkiyede,sanatçı olmak magazinciyi dövmek,rejisöre sövmek,badigardla boğuşmak,rol arkadaşınla sevişmek,çıstakçıstak şarkıların kliplerinde pleybek yapmak ve yarıçıplak boy göstermek,dergilere kapak olmak,beşinci sınıf sabah programları sunmak,o olmadı bu programlarda boy göstermek,toplumun hassas duyguları üzerinden ajitasyon yapmaktır.ama ne diyoruz;
sanata saygı,sanatçıya saygı.onları bizler yarattık.en çok izlenen,en çok rağbet gören bu olduğu için amip kadar hızla bu kokuşmuş düzende çoğalıyorlar.
(liselle, 04.11.2007 02:20)
6. çok basit şekilde "sanatçı" sıfatını kazanmaktır.
sezen aksu bile, "ben sanatçı değilim, pop müziğin sanatçısı olmaz" derken, bir taraflarını açıp meşhur olan mankenden bozma şarkıcılar "sanatçıyım" deyip ortalarda dolanmaktadırlar.
(paleface, 04.11.2007 09:30)
7. (bkz: türkiye'de bilim adamı olmak)
(poppy, 04.11.2007 23:28 ~ 23:28)
8. daha aşağılara çekilmesi gereken genellemedir. türkiye de insan olmak. insan insanlığından utanır kimi zaman.
(idiot, 15.03.2009 14:11)
9. bilgili olun olmayın, istediğiniz konuda sonsuz ahkam kesme hürriyetine sahip olmanıza yarayan süper hadisedir. iki tane kıytırık dizide mi rol aldınız, üç tane şarkı mı patlattınız, bir enstrümanı güzel mi çalıyorsunuz? tamamdır. artık türkiye hakkında her konuda konuşabilir, sanatçılar aydındır, toplumun önderleridir şeklinde beyanatlar verebilir, sonsuz özgüveninizle üç kuruşluk tespitler yapıp toplumun kendi fikirleri olmayan zavallı kesiminin beynini yıkayabilirsiniz.
neticede çakma filan da olsa aydın aydındır değil mi sözlük?
(nvr ws a crnflk grl, 19.05.2009 02:16 ~ 02:17)
10. türkiyede yapılabilecek en kolay işlerden biridir.cıbıl cıbıl bir klip çekmek, 5-6 akorla bir şarkı yapmak ve sabah programlarına katılmak kafidir.
(uzaydayetisencarlistonbiber, 19.05.2009 14:21)
11. belki de dünyada en çok saygı duyulması gereken insanların nasıl da değersizmiş gibi gösterildiğini görmektir. herkesten daha çok fırsat tanınması gereken, ayrıcalıklı tutulmayı herkesten daha çok hak eden insanların daha gencecikken bile yok edildiğine şahit olmaktır. işlerini kolaylaştırmak, onlar sanatlarını icra edebilsin diye elden gelen her şeyi, her elden yapmak gerekirken, saçma sapan insanların yükseldiği, adam olduğu ülkede sahipsiz, umutsuz olmak, yaşamaya çalışmaktır.
yetenekli insanların önünde eğilmek gerekirken bu anlayışsızlığı görmek nasıl da acı verici. sanat icra etmekle ilgim yok. çünkü yeteneğim yok. belki de geliştirilebilirdi ama bunu keşfetme şansım olmadı. ama türkiye'nin en önemli okullarından birinin güzel sanatlar bölümüne birincilikle girmiş bir tanıdığım var. hem öss'den yüksek bir puan alınması gereken, hem yetenek sınavı isteyen bölüme 8'de 8 burslu olarak giren bir kız. mükemmel resimler çizen, hayranlık uyandıran fotoğraflar çeken, muhteşem tasarımlar yapan biri. daha 20 yaşına gelmeden, daha hazırlığı bitirip bölüme geçmeden önce bile harika işler yapan kız. ingilizce eğitim verilen okulda, hazırlığı 2 yılda geçemediği için şu an okuldan atılmış olan kız. türkiye'nin belki de en önemli sanatçılarından biri olacakken belki bundan sonra bu fırsatı yakalayamacak olan kız. şart mıydı peki? hiçbir kolaylık sağlanamaz mıydı? okulu birincilikle kazanan bu kız için yapılabilecek hiçbir şey mi yoktu? şimdi hangisine üzülmek gerek? bu kızın ziyan olan 2 senesine mi? aynı şartlarda başka bir üniversite bulamayacak olmasına mı? bir yerde okuma şansı bulsa da belki de burada olacağı kadar başarılı olamayacak olmasına mı? aylardır yaptığı strese, üzüntüye değmeyişine mi? kaybedilen bir değere mi?
sanatçısına dahi sahip çıkmayan toplumun aslında hiçbir şeyi hak etmediği gerçeğine vakıf olmaya mı?
(ilyiştaykovski, 29.06.2009 13:34)
12. sanatçı taklidi yapmaktan vahimdir. gerçek sanatçılar ya açtır, ya damgalanmış, anlaşılmamıştır. her devrin adamı olmazsa türkiye'de ne sanatçı olarak ne sporcu olarak barınabilir insan.
(emir cool u, 29.06.2009 13:38)
13. televole medyası yüzünden gayet zor iş
(bkz: şevval sam)
(bkz: kazım koyuncu)
(bkz: haluk bilginer)
(bkz: çetin tekindor)
(bkz: barış manço)
(bkz: fikret kuşkan)
şimdilik aklıma gelenler bunlar
hepsinin ortak bir yönleri var farkettiniz değil mi
sadece işlerini yapmaya çalışıyorlar
medya maymunluğu yapmıyorlar
keşke her sanatçı geçinen bunlar gibi olmaya çalışsa
ha bir de medyatik olup da sanatçı olanlar var
(bkz: orhan gencebay)
(bkz: nejat işler)
allah bizi sanatçıyım diye geçinenlerden korusun ...
türkiye de sanatçı olmak
1. kimlerdir?;su götürmez bir gerçek olarak kendini böyle tanıtan herkes
ne iş yaparlar?;"durgun suya taş atmak"eylemini gerçekleştirirler,hem de sektirmeli,cuplatmalı,kaydırmalı her türlüsünden
yaptıkları işi nasıl tanımlarlar?;"suya yazı yazmak" gibi bizim işimiz,ehe öhö.. gibi kıvrım kıvrım kıvranıp ağızlarını büke büke
not: bu giride bana su yardımcı olmuştur kalan son bir kaşık suda boğmak için kullanılacaktır
(abece, 23.07.2006 23:12 ~ 23:19)
2. ortalıktaki magazin sanatçılar yani sanat katlediciler yüzünden; belki de ingiltere'de ya da amerika'da doğsa bütün dünyanın tanıyıp saygı duyacağı, önemli insanlar arasında gireceği ihtimali olan gerçek sanatçıların kenarda köşede sefalet içinde öldüğünü gördüğümüz sanatçılıktır.
(hell guardian, 16.08.2006 00:11 ~ 00:11)
3. sanatçı olmak için güzel bir ses gerekir, fakat türkiye'de sanatçı olmak için güzel bir sese gerek yoktur. gerekenler güzel bir vücut, güzel kıyafet ve bol para dır.
(bonjurkes, 16.08.2006 00:25 ~ 02:32)
4. nitelikli ve aydınlatıcı eserler üretebilmektir sanatçı olmak.ne güzel bir fiziğe, ne de güzel bir sese gerek duyar sanatçı...
toplumdan kendisini soyutlamayan, insanlara karşı taşıdığı sorumluluğun farkında olan ve gerektiğinde kötü gidişata karşı tavır alan bilgi sahibi, aydın insanlardır sanatçılar.maddiyata ve populizme önem vermeyip eserlerini maneviyatla temellendiren topluma yararlı insanlardır.insanları yozlaşmaya değil, akıl yolu ile ileri seviyelere taşımayı hedeflemiştir.
ne yazıktır ki, ülkemizde tamamen farklı bir anlamı vardır "sanatçı"nın. televizyona çıkan ya da şarkı söyleyebilen herkes sanatçıdır bizler için. petek dinçöz'ün kendisine sanatçı diye hitab ettiği bir ülkede sanattan bahsediyoruz ve hatta büyük çoğunluğumuz bu tip insanların sanatçı olduğuna yürekten inanıyoruz. belli ki hiçbirimiz bu kültürel yozlaşmadan rahatsız olmuyoruz.bir çoğu düzgün konuşmayı bile beceremezken bizler onlar için "ne büyük insan, çok değerli bir sanatçı" diyebiliyoruz.
türkiye de sanatçı kimdir diye soracak olursam sokaktaki bir çok insan için cevap çok basit nihat doğan, mehmet ali erbil.....vs.
yukarıda yazmış olduğum tanıma göre soruyorum lütfen eliniz vicdanınızda yanıtlayın
türkiye'de, sanatçı dediğiniz insanlardan hangileri bizim yararımıza bir iş yapıyor?? kaçının sosyal problemler konusunda toplum bilinci oluşturmaya yönelik çabası oluyor?? hangileri samimi, hangileri yol gösteriyor.gereksiz programına konuk ettiği insanları reyting uğruna kavga ettiren mi ? yoksa altı yaşındaki bir çocuğun zekası ile yazılabilecek şarkıyı söyleyen mi?
asıl sorun bizlerin de samimi olmayıp, yanlış insanlara değer verişimizdir.
(ihtiyacım yok, 04.11.2007 01:32)
5. sanatçının toplumsal kaygı güdeni günümüzde makbul olduğu halde,aslında sanatçı bakış açısı,icra ettiği işte amaçladıkları,ve dünya görüşüyle alakalı olarak toplumsal olaylara zerre duyarlılığa sahip olmayabilir,olmak zorunda da değildir.önemli olan yeteneğiyle,yaratıcılığıyla,verimiyle,amacı bu olmasa bile parçası olduğu topluma bir şeyler kazandırıp kazandırmadığıdır.
tabi burdan sanatçı toplumsal duyarlılığa sahip olmamalıdır şeklinde bir yargı çıkaranlar olursa diye açıklayalım:
(bkz: sanat sanat içindir)
(bkz: sanat toplum içindir)
(bkz: sanat ne içindir)
peki türkiyede sanat ne içindir??
piyasada fink atan,iktidara,hakim ideolojiye göre açılan kapanan,söylevler veren,daha doğrusu ellerine tutuşturulan söylevleri kekeleyen insanlar sanatçı mıdır?bence hayır.yetenek,başarı falan yoktur bence pek çoğunda.başarıyı tiraj,rating ve en acısı maddi kazanç olarak algılayan zihniyet sanata dahil olamaz zaten.ama ne yazık ki türkiyede,sanatçı olmak magazinciyi dövmek,rejisöre sövmek,badigardla boğuşmak,rol arkadaşınla sevişmek,çıstakçıstak şarkıların kliplerinde pleybek yapmak ve yarıçıplak boy göstermek,dergilere kapak olmak,beşinci sınıf sabah programları sunmak,o olmadı bu programlarda boy göstermek,toplumun hassas duyguları üzerinden ajitasyon yapmaktır.ama ne diyoruz;
sanata saygı,sanatçıya saygı.onları bizler yarattık.en çok izlenen,en çok rağbet gören bu olduğu için amip kadar hızla bu kokuşmuş düzende çoğalıyorlar.
(liselle, 04.11.2007 02:20)
6. çok basit şekilde "sanatçı" sıfatını kazanmaktır.
sezen aksu bile, "ben sanatçı değilim, pop müziğin sanatçısı olmaz" derken, bir taraflarını açıp meşhur olan mankenden bozma şarkıcılar "sanatçıyım" deyip ortalarda dolanmaktadırlar.
(paleface, 04.11.2007 09:30)
7. (bkz: türkiye'de bilim adamı olmak)
(poppy, 04.11.2007 23:28 ~ 23:28)
8. daha aşağılara çekilmesi gereken genellemedir. türkiye de insan olmak. insan insanlığından utanır kimi zaman.
(idiot, 15.03.2009 14:11)
9. bilgili olun olmayın, istediğiniz konuda sonsuz ahkam kesme hürriyetine sahip olmanıza yarayan süper hadisedir. iki tane kıytırık dizide mi rol aldınız, üç tane şarkı mı patlattınız, bir enstrümanı güzel mi çalıyorsunuz? tamamdır. artık türkiye hakkında her konuda konuşabilir, sanatçılar aydındır, toplumun önderleridir şeklinde beyanatlar verebilir, sonsuz özgüveninizle üç kuruşluk tespitler yapıp toplumun kendi fikirleri olmayan zavallı kesiminin beynini yıkayabilirsiniz.
neticede çakma filan da olsa aydın aydındır değil mi sözlük?
(nvr ws a crnflk grl, 19.05.2009 02:16 ~ 02:17)
10. türkiyede yapılabilecek en kolay işlerden biridir.cıbıl cıbıl bir klip çekmek, 5-6 akorla bir şarkı yapmak ve sabah programlarına katılmak kafidir.
(uzaydayetisencarlistonbiber, 19.05.2009 14:21)
11. belki de dünyada en çok saygı duyulması gereken insanların nasıl da değersizmiş gibi gösterildiğini görmektir. herkesten daha çok fırsat tanınması gereken, ayrıcalıklı tutulmayı herkesten daha çok hak eden insanların daha gencecikken bile yok edildiğine şahit olmaktır. işlerini kolaylaştırmak, onlar sanatlarını icra edebilsin diye elden gelen her şeyi, her elden yapmak gerekirken, saçma sapan insanların yükseldiği, adam olduğu ülkede sahipsiz, umutsuz olmak, yaşamaya çalışmaktır.
yetenekli insanların önünde eğilmek gerekirken bu anlayışsızlığı görmek nasıl da acı verici. sanat icra etmekle ilgim yok. çünkü yeteneğim yok. belki de geliştirilebilirdi ama bunu keşfetme şansım olmadı. ama türkiye'nin en önemli okullarından birinin güzel sanatlar bölümüne birincilikle girmiş bir tanıdığım var. hem öss'den yüksek bir puan alınması gereken, hem yetenek sınavı isteyen bölüme 8'de 8 burslu olarak giren bir kız. mükemmel resimler çizen, hayranlık uyandıran fotoğraflar çeken, muhteşem tasarımlar yapan biri. daha 20 yaşına gelmeden, daha hazırlığı bitirip bölüme geçmeden önce bile harika işler yapan kız. ingilizce eğitim verilen okulda, hazırlığı 2 yılda geçemediği için şu an okuldan atılmış olan kız. türkiye'nin belki de en önemli sanatçılarından biri olacakken belki bundan sonra bu fırsatı yakalayamacak olan kız. şart mıydı peki? hiçbir kolaylık sağlanamaz mıydı? okulu birincilikle kazanan bu kız için yapılabilecek hiçbir şey mi yoktu? şimdi hangisine üzülmek gerek? bu kızın ziyan olan 2 senesine mi? aynı şartlarda başka bir üniversite bulamayacak olmasına mı? bir yerde okuma şansı bulsa da belki de burada olacağı kadar başarılı olamayacak olmasına mı? aylardır yaptığı strese, üzüntüye değmeyişine mi? kaybedilen bir değere mi?
sanatçısına dahi sahip çıkmayan toplumun aslında hiçbir şeyi hak etmediği gerçeğine vakıf olmaya mı?
(ilyiştaykovski, 29.06.2009 13:34)
12. sanatçı taklidi yapmaktan vahimdir. gerçek sanatçılar ya açtır, ya damgalanmış, anlaşılmamıştır. her devrin adamı olmazsa türkiye'de ne sanatçı olarak ne sporcu olarak barınabilir insan.
(emir cool u, 29.06.2009 13:38)
13. televole medyası yüzünden gayet zor iş
(bkz: şevval sam)
(bkz: kazım koyuncu)
(bkz: haluk bilginer)
(bkz: çetin tekindor)
(bkz: barış manço)
(bkz: fikret kuşkan)
şimdilik aklıma gelenler bunlar
hepsinin ortak bir yönleri var farkettiniz değil mi
sadece işlerini yapmaya çalışıyorlar
medya maymunluğu yapmıyorlar
keşke her sanatçı geçinen bunlar gibi olmaya çalışsa
ha bir de medyatik olup da sanatçı olanlar var
(bkz: orhan gencebay)
(bkz: nejat işler)
allah bizi sanatçıyım diye geçinenlerden korusun ...
MANİFESTO
SANATÇI MANİFESTOSU 2010
2010 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİNDE KÜLTÜR SANAT ADAMLARIN YAŞA(MA)DIKLARINDAN ÖRNEKLEMELER
(BUNUN İÇİNDE GAZETECİLER YAZARLAR EDEBİYATÇİLAR ŞAİRLER RESSAMLAR VB. YOK)
Yeni bir yıla taze umutlarla girerken, yoksulluğun kucağında sönen ve hâlâ bunu acılar içinde yaşayan yıldızlardan bazılarını size hatırlatmak istiyoruz. İster ibret vesikası olarak saklayın, ister hayattakilere yardım etmek için harekete geçin, kollarınızı sıvayın...
OKTAY GÜZELOĞLU’NUN TURNE TİYATROCULARI KİTABINDAN ALINTI
“'Kofti Nusret', İzmit'te bir belediye otobüsünün altında kalarak öldü.
İstanbul'da kaldığı huzurevinden tiyatro yapmak uğruna kaçmıştı. Öldüğünde 87 yaşındaydı. Cenazede beş sanatçı dostundan başka kimse yoktu.Cenazesinin kaldırılışını görseydi bir kez daha ölürdü!"
İ. Hakkı Karadayı, İzmir'deki Gürçeşme Huzurevi'nde ölmüştü. Mezarını bilen yoktu. Mezarlıklar Müdürlüğünden Karşıyaka'daki Kimsesizler Mezarlığı'na “atıldığını'” öğrendik. "Atıldı, diyorum çünkü, memleketin ilk meddahlarından biri, huzurevinde ölüyor ve kimsesizler mezarlığına gömülüyor."
Feza Zerengil ve Nabi Atay'ın cenazelerine yetişememiş Oktay. Üç-beş kişiyle kaldırılmış cenazeleri. Türkiye'nin çadır tiyatrolarına klasik eserleri taşıyan ilk tiyatrocu Cambaz Şevket de Bahçelievler Huzurevi'nde ölmüş.
Hepsinin sonları aynı
Yaşamlarını yazamadığı tiyatro sanatçısı dostlarının da sonları benzer olmuş: "Özdemir Yücel, Beyoğlu'nda bir otel odasında rehin öldüğünde 70 yaşındaydı. Orhan Pişkin 76 yaşında sokaklarda yaşamını yitirdi. Son yıllarında akli dengesini de kaybetmişti. İsmail Rona, Bolu'da otel köşelerinde öldü, otel parası için hayatının son deminde tiyatrolarda oynadı.
Aziz Nesin'in ölümsüz eseri 'Bir Tiyatrocunun Anıları' kitabının kahramanı Hasan Kol, Eskişehir'de Kimsesizler Mezarlığı'na gömüldü, tabutu İstanbul'a parasızlıktan getirilemedi.
Yine büyük ustalardan Muzaffer Hepgüler hastaydı. İlaçlarını alabilmek için hasta haliyle tiyatrolarda çalıştı. Bu tiyatrolar onu hasta haliyle Anadolu'ya turneye götürdüler. Yollarda hastalığı artınca da kaldığı yerde bıraktılar. İstanbul'a dönüp emeklilik işlemleriyle uğraştı, ilk maaşını alamadan pansiyonlarda borçlu öldü. İsmail Cavcı, kukla tiyatrosunun ustalarındandı. Bakırköy'de huzurevinde öldü."
HABERLERDEN
Yeşilçam`dan Huzurevine
27.08.2009 19:52
Türk sinemasında ’Şişko Nuri’ olarak tanınan ve yaklaşık 300 sinema filminde rol alan 59 yaşındaki Sıtkı Sezgin, hayatının geri kalan bölümünü huzurevinde geçiriyor.
Aliye RONA
Aliye RONA’yı belki çoğunuz ismini duyduğunda hatırlamaya bilir ama eminim ki resmini gördüğünüzde onu hatırlamamak mümkün değildir... İşte Aliye RONA;
Yıllarını Türk sinemasına vermiş ve yüzlerce filmde oynamış Aliye RONA 1996 yılında bir huzurevinde sefalet içerisinde hayata veda etmiştir.
ALİ EYÜBOĞLU / MİLLİYET
Hadi Çaman’ın dramı
Anlatması zor bir fotoğraf bu... Açlık deyince akıllara gelen Afrikalı insanların fotoğraflarını düşünün... “Bir deri bir kemik kalmış” denir ya, aynen öyle...
Yemek yiyemiyor, su içemiyor, konuşuyor ama sesi çıkmıyor... Meramını ifade edemediği için de haliyle öfkeleniyor, üzülüyor...
Bebekler gibi mamayla besleniyor...
Bebekler mamasını kaşıkla yiyor, ama o çiğneme refleksi yok olduğu için delinen gırtlaktan mideye salınan hortumlardan gelen sıvılarla...
Vücudun tüm kasları eridiği için ayağa kalkamıyor, o nedenle o da çocuklar gibi bezleniyor.
Yüreğim el vermediği için fotoğrafını çekemeyip, durumunu yazarak gözler önüne sermeye çalıştığım bu insan, tiyatro oyuncusu Hadi Çaman...
2007’nin son günlerinde ALS hastalığına yakalanan Çaman, 2008’in mayıs ayından bu yana Kızıltoprak’taki Doğa Huzurevi’nde.
Önceki gün Huzurevi’nin sahibi Levent Cebir aracılığıyla randevu alıp gittim ziyaretine...
Yıllarca tiyatro dünyasının haberlerini yapan gazeteci Bülent Kınay, dostu Çaman’ın son halini ağlayarak anlatırken beynimde hayali bir fotoğraf oluşmuştu, ama o fotoğrafın, gerçeğiyle uzak yakın alakası yoktu.
Zaman zaman bilinci konusunda da sorun yaşayan Çaman, beni görünce hemen tanıdı. Gözleri ışıl ışıl oldu, bir şeyler söylemeye başladı. Huzurevi çalışanları, Çaman’ın söylemeye çalıştıklarını bana aktardı.
Fotoğraflarla teselli
İlk gösterdiği şey, yatağının dibindeki demire astığı fotoğraflar oldu...
Fotoğrafların biri; Hadi Çaman’ın Kocaeli Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan oğlu Efe ile sağlıklı ve mutlu günlerinden bir kareydi, diğeri de gelini ve torunuyla birlikte Hadi Çaman...
Üstteki fotoğrafı gösterip, “Benim torunum” derken gözleri doldu. Sonra cebimdeki bloknotu çıkarıp verdim kendisine, bir de kalem, meramını daha rahat anlatması için...
Parmakları kalemi tutup, düzgün şekilde yazı yazmasına imkân vermiyordu ama ona rağmen bir hayli çabaladı bir şeyler yazmak için.
“Sesim yok... İnanılmaz zayıfladım. Evde yaşamama imkân yok. Münir Özkul’la Vehbi Koç’un kızı da benim gibi... 40 yıldan sonra bu hale gelmem beni mahvetti. Ölmek istiyorum” deyip, altını imzalayıp, bloknotu bana uzattı...
Yazdıklarını okuyunca içim burkuldu.
Düzenli olarak kullandığım şeker ve tansiyon ilaçlarımı saatlerinde almış olmama rağmen kendimi iyi hissetmediğimi anlayınca mecburen elini sıkıp, acil şifalar diledikten sonra çıktım odasından...
Yanından ayrılmadan önce son kez göz göze geldiğimizde birkaç dakika önce torununun fotoğrafını gösterince dolan gözlerinin nemlenmesi ise bir hançer gibi saplandı yüreğime...
Baykal Kent:
Baykal Kent, ömrünün elli yılını tiyatro ve sinemaya adamış bir emekçi. 65 yaşında. Figüranlık yaparak Yeşilçam'a adım atmış. Sayısız filmde rol almış. Maddi zorluk çekmiş. "Çok kötüydüm. Ne yapacaksınız? Denize düşen yılana sarılmaz, huzurevine sarılır. Ben geldim, sarıldım. Beni kabul ettiler. " diye konuşuyor.
Meral Zeren'in dramı
http://www.hurriyet.com.tr/_np/0189/7180189.jpg
Salako, Hanzo, Salak Milyoner, Şaşkın Damat, Banker Bilo gibi gişe rekorları kırmış ve halen beğeniyle izlenen bir çok filmde oynamış, Yeşilçam’ın en güzel kadınlarından biri olan Meral Zeren inanılmaz dramıyla canlı yayındaydı…
Yıllarca şöhretini kaybetmeye başladıktan sonra maddi yönden de zayıflayan Meral Zeren’in kedi ve köpekleriyle yaşadığı evinden görüntüler ilk kez ekrana geldi…
Borç batağında yaşayan, kaloriferi kesik olan ve bakımsızlıktan duvarları örümcek bağlayan evinde tek başına yaşayan Meral Zeren, çalışmak istediğini ve yapımcılardan iş istediğini söyledi…Borçlarını ödediği takdirde yeniden eski günlerine döneceğine inandığını söyleyen Meral Zeren, “İş istiyorum. İş gelirse hayatımı düzene sokup, hayatımda ilk kez evlenmeyi bile düşünüyorum” dedi…
CAHİDE SONKU
Hayatı fırtınalarla geçen, figüranlıktan zirveye ulaşan Cahide Sonku, bastığı yerlere halı serilen, ayakkabısından şampanya içilen sinemamızın ilk starıydı. Sonku, tiyatro ve sinema dünyamızın en güzel ama en kötü kaderli yıldızı oldu. Parasının kıymetini bilmedi, har vurup harman savurdu. Ve buna alkol tutkusu da eklenince sonunda sokaklarda kalacak kadar göz yaşartan bir yoksulluğun pençesine düştü. Cahide, 18 Mart 1981’de, bugün Pera Palas’ın karşısında olan ve yıllar sonra onun anısına açılan ‘Cahide’s Restoran’ın bulunduğu yerde kör kütük sarhoş hayata veda etti. Öldüğünde 65 yaşındaydı.
DENİZ AKBULUT
Tiyatro ve sinema oyuncusu, şarkıcı Deniz Akbulut, oyunculuğa Nejat Uygur Tiyatrosu’nda başladı. 50’nin üzerinde film çeviren ve sesiyle de halkın sevgisini kazanan İstanbullu sanatçı, film setinde geçirdiği bir kaza sonunda 1996’da gözlerini kaybetti. Dört yıl önce kocası tarafından terk edildi. Akbulut, şimdi kaderiyle baş başa, köşesinde ilgi bekliyor.
MESUT ENGİN
1953 Söke doğumlu Mesut Engin, 1973’de Ses Dergisi’nin düzenlediği Artist Yarışması’nda ‘Kral’ seçildi; ardından da fotomodellik, mankenlik, oyunculuk yaptı. Kadir İnanır, Zeynep Değirmencioğlu, Ayhan Işık, Perihan Savaş gibi sanatçılarla kamera karşısına geçti, çok sayıda filmde rol aldı. 1976’da geçirdiği bir trafik kazası, onun hayatını altüst etti. Sağ el bileğinin sinirleri kesilen genç aktör, hayata küstü ve alkole başladı. Şimdi hâlâ köşesinde ve sinemadan hiçbir dostu onun yanında değil.
SAMİ HAZİNSES
1925’de Diyarbakır’da doğan Sami Hazinses, ilkokuldan sonra çalışmak için İstanbul’a geldi. 1953’de Mahir Canova’nın yönettiği ‘Kara Davut’ filmindeki rolle sinemaya başladı. Sonraki yıllarda çevirdiği filmlerle rolleri büyüyen Hazinses, Türk sinemasının unutulmaz komedi sanatçıları arasına girmeyi başardı. Hazinses, oyunculuğunun yanı sıra güfte ve beste çalışmaları da yaptı. Son yıllarında sefaletin kucağında olan sanatçı, Göztepe Semiha Şakir Huzurevi’ndeydi. 2002’nin ağustos ayında hayata gözlerini yalnızlık içinde yumdu.
SEVİM ŞENGÜL
Tıpkı Belkıs Özener gibi, Yeşilçam’da birçok filme sesini veren ses sanatçısı Sevim Şengül, 1938’de İstanbul’da doğdu. Özellikle 60’lı yıllarda İstanbul sahnelerinde fırtına gibi esti. Türk müziği ve fantezi türü şarkılarla çok sevildi. ‘Bar Kızı’, ‘Sürtük’, ‘Bana Derler Fosforlu’, ‘Veda Busesi’ gibi filmlerde Türkan Şoray’ın okuduğu şarkılara sesini verdi. O da diğer yoksulluk uçurumuna düşen ünlüler gibi, önce işini, sonra sağlığını yitirdi. Son günlerini hayranlarından birinin evine sığınarak geçirdi. En son Bursa Devlet Hastanesi morgunda yapayalnız kaldı. 1999’un ağustos ayında birkaç yakını tarafından toprağa verildi.
SUPHİ KANER
1950’lerde ve 60’ların başında Türk sinemasında fırtına gibi esen komedyen karakter oyuncusu Suphi Kaner, çeşitli sorunlarla iç içe yaşarken, aşırı duyarlı kişiliği nedeniyle alkole bağımlı oldu. Alkol yüzünden dönemin Prodüktör Cemiyeti ortak karar alarak ona kimsenin iş vermemesini sağladı. Düştüğü yoksulluk ve bunalım çukurunda daha fazla duramadı ve 1963 Ağustos’unda intihar ederek hayata veda etti. Öldüğünde cebinde 15 lirası vardı. Daktilo makinesi de 50 liraya rehindeydi.
Sanatçı Yaman Tarcan intihar etti
Tiyatro ve sinema oyuncusu Selahattin Yaman Tarcan (50), Kadıköy'deki evinde, babasından miras kalan tabancayla kafasına sıktığı tek kurşunla intihar etti. Geçim sıkıntısı ve işsizlik sonucunda bunalıma girip hayatına son verdi.
Münir Özkul çok hasta
Türk sinemasının emektar oyuncusu iki aydan beri yatağa bağlı yaşıyor. Yardımsız yürüyemiyor.
Türk sinemasının usta oyuncusu Münir Özkul’un kızı Güner Özkul babasının sağlığının iyi olmadığını belirterek, yaşadığı sıkıntıları anlattı.
YILDIRIM ÖNAL
Tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmen Yıldırım Önal, 11 Ekim 1982’de İzmir’de beyin kanamasından ölürken yoksulluğun pençesindeydi. 1931’de İzmir’de doğan, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü bitirdikten sonra uzun yıllar Devlet Tiyatroları’nda çalışan Önal, bir dönem televizyon dizilerinde oynadı. ‘Karanlığı Gören Gözler’, ‘Güneşi Görüyorum’ ve ‘Fotoğraftakiler’ adlı televizyon çalışmaları yankılar yarattı. Ne var ki, gece hayatı ve alkol yüzünden ekonomik durumu bozuldu ve son yılları yoksulluk içinde geçti.
http://www.internethaber.com/images/news/97091.jpg
Yeşilçam'dan bir yıldız daha kaydı!
15 Temmuz 2009 Çarşamba 10:35
Yeşilçam'da oyunculuğu ve yönetmenliğiyle iz bırakan 65 yaşındaki Birol Işın, kaldığı Beyoğlu Yaşam Evi'nde ölü bulundu.Işın'ın cenazesine oğlu, kızı ve Darülaceze görevlileri dışında katılan olmadı
Yeşilçam'da oyunculuğu ve yönetmenliğiyle iz bırakan 65 yaşındaki Birol Işın, kaldığı Beyoğlu Yaşam Evi'nde ölü bulundu. Kalp krizi sonucu yaşamını yitirdiği anlaşılan Işın'ın cenazesine oğlu, kızı ve Darülaceze görevlileri dışında katılan olmadı. Yıllar önce oğlu Finlandiya'ya, kızı da Almanya'ya yerleşen yönetmen Birol Işın, eşinden de ayrılınca bunalıma girdi.
Ekonomik durumu bozulunca sokaklara düştü. 2005 kışında sokakta donmak üzereyken bulunan Işın'a, Kayışdağı Darülaceze Müdürlüğü sahip çıktı. Bu dönemde 6 senaryo kaleme alan Işın, 2007'de "Yaşam Evleri" projesi kapsamında Beyoğlu Sururi Mahallesi'nde bir apartmanın giriş katındaki eve yerleştirildi. Yanında da 68 yaşında bir ev arkadaşı vardı. Bu evde de senaryo yazmaya devam eden Işın, kendi hayatını kaleme aldığı "Ramazanda Gözyaşları" adlı yapıtını sinemaya çekti ve başrolünü üstlendi. ancak film gösterime girmedi.
MÜJDAT GEZEN SANATÇI EVİNDE KALANLARIN ADINI VERMİYOR
ECE PİRİM: Sevginin paylaştıkça büyüdüğüne inanan birisiniz. Bir de huzurevi açtınız. Oradan bahseder misiniz?
MÜJDAT GEZEN: Evet, açtım. 7. yıla girdi. İlke olarak ben orada fotoğraf çektirmiyorum. Haber yapılmasında önayak olmak istemiyorum. Onların özel hayatı olduğunu düşünüyorum. İsmini de huzur evi yerine "Sanatçı evi" koydum. Çünkü orada eski, yaşlı sanatçılar kalıyorlar.
Muhtaç sanatçılara huzurevi
Sinemaya yıllarca emek veren, ancak sosyal güvenlikleri olmadığı için ilerleyen yaşlarda yoksulluk içine düşen sinema emekçilerinin sosyal güvenlik talepleri görmezden gelinirken, bakanlık 'muhtaç sanatçılar' için huzurevi açıyor. Devlet Bakanı Yüksel Yalova, İstanbul'da Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait bir arsaya muhtaç sanatçılar için sosyal tesis ve huzurevi yaptırılmasına ilişkin bir hazırlık içinde olduğunu belirtti.
Sinemanın bir 'Kötü adam'ı daha öldü.
Türk sinemasının emektar oyuncularından 82 yaşındaki Yılmaz Kurt İzmir'de hayatını kaybetti.
Bugüne kadar, Cüneyt Arkın ile olanlar başta olmak üzere çok sayıda filmde rol alan Yılmaz Kurt, 16 yıldan bu yana oyuncu olarak görev aldığı İsmail Gülnar Tiyatrosu ile çıktıkları turnede, Muğla'nın Fethiye İlçesi'nde oyunda rahatsızlandı.
Fethiye Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Yılmaz Kurt daha sonra İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne getirildi. Kanser olan Kurt, 3 günden bu yana tedavi gördüğü İzmir'deki hastanede bu sabah öldü.
Laz Ziya'nın dramı..
Kurtlar Vadisi'nin unutulmaz oyuncularından İstemi Betil zor günler geçiriyor.
Kurtlar Vadisi dizisinin unutulmaz karakteri İstemi Betil (Laz Ziya),
diziden ayrıldıktan sonra ekonomik durumunu bir türlü düzeltemeyince
İstanbul'da kirada oturduğu daireyi olaylı bir şekilde boşaltmıştı.
Çok yakın bir dostundan borç para bekleyen ancak para zamanında gelmeyince komşularına karşı mahçup olan 62 yaşındaki İstemi Betil, yaşadığı zor günlerin ardından huzuru Yalova'da oturan 92 yaşındaki annesi Fatma Hanım ve 95 yaşındaki babası Nazif Bey'in yanlarına yerleşerek buldu. 'Mega Magazin'in ailesinin yanında görüntülediği İstemi Betil, "Düşenin dostu
olmaz, düşmeyeceksin ama bazen düşürebiliyorlar' diyerek bir yerlere mesaj
gönderdi. Başarılı oyuncu babası Nazif Amca için, 'babam 95 yaşında ve
yaşayan en eski Beşiktaşlı'dır' diyerek şaşırttı.
Oyuncu Erdinç Bora bir süredir kaldığı huzurevinde fenalaşarak Göztepe hastanesine kaldırılmıştı. Doktorların bakımsızlık nedeniyle kanının tükendiğini söyledikleri Erdinç Bora yaşama veda etti.
YILDIZ KENTER’İN ROPORTAJINDA SÖYLEDİĞİ ANLAMLI SÖZLER
Yıldız Kenter’i 55 yıllık başarılı tiyatro kariyerine taşıyan özellikler...
Mesleğini kendinden çok sevmek. Mesleğe saygı duymak. Yüce bir şeyin karşısında eğilir gibi onun karşısında eğilebilmek. Her şeyini onun için harcayabilmek. Güzelliğini , bedenini , zamanını , her şeyini ona vermek.
Hepimizde aynı duygular var. Hepimiz zorlandık. Hepimiz acı çektik. Hepimiz mutlu olduk. Hepimiz aynıyız. Hepimiz bir
tuhafız yani...
Tiyatronun sorunlarına dair..
Özel bir tiyatroyu belli bir seviyenin altında düşürmeden ayakta tutmak çok zor. Düşünün , o kadar çok yönden bir haksız rekabet altında eziliyoruz ki. Ödenekli tiyatroların inanılmaz kadroları var ve üretken olmayan bir güce de maaş ödeyebiliyorlar. Ben ödenekli tiyatrolar olmasın demiyorum asla. Tabii ki şehir ve devlet tiyatroları olmalı. Ama , halihazır sistemin değişmesi gerekli. "Bu sistemi kim değiştirecek?" O önemli. Tarafsız , sanata aşkla bağlı olan , sanatı ve sanatçıyı ön planda tutarak değerlendirecek bir zihniyet. Bu da maalesef bu ara biraz uzak bir olasılık gibi. Belli de olmaz tabii.
Hayatını idame ettirebilmek için özel ders verdiğini söyleyen Kenter sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu ülkede yaşlı insanlara bakış açısı üzücü. Türkiye'de 'Yeter yahu, artık öl' gibi bir tavır sergileniyor. Şimdi ben aynı tavrı yaşıyor ve hissediyorum."
Bunları okurken az önce neden birşeyler kenara koymazlar diye düşünüverdim, biriktirmezler
Yılarını adamış bir sanatcıya, hic mi arka cıkan olmaz
Sigortaları olmaz mı
Kimi zaman bi bakıyorum, yine yıllarını adamış bir sanatcı, huzur evinde vefat ettiğini duyoruz
Onca sorular yine başlıyor kafama takılmaya
Ayleleri yokmudur, onca sene nasıl yaşadılar, nerede yaşadılar, evleri yokmu...
Kazancları ne kadar dı.... ki şimdiki sanatcılarla tabi ki karşılaşırılamaz gelirleri, bunun bilincindeyim
Şimdikleri kıymet biliyormu
Bu gibi olabilecek durumları göz önüne alabiliyormu
Gelecek günleri için birşeyler önceden yapıyorlar mı
Şimdi tabi ki sana mı kaldı bunları düşünmek denilebilinir...
Fakat ara ara yansıyan bu tarz yazılar media da, üzücü oluyor ve elimde olmadan bi bakıyorum, sorular icersinde kaldığımı görüyorum.
Tiyatrocular İlgi bekliyor
( Adnan Tönel )
Gerçek Tiyatro İnsanları, son dönemde türeyen dizi film ya da sinema oyuncularının çalışma tempolarını ve para kazanmak için içine düştükleri kısır döngüyü nasıl değerlendiriyorlar bilinmez? Ama son dönemde yaşananlardan sonra, Tiyatro Sanatçılarının, dizi film ya da sinema oyuncusu gibi “iyi şartlarda yaşama hakkından” mahrum olarak mesleklerini sürdürdükleri de bir gerçek. Onlar için hayatın zorluklarla dolu olduğu gerçeğini, her gün gazetelerde okuyor, daha da acısı onların güvencesiz geçen yıllarının sonunda, ne büyük ekonomik sıkıntılar atlattıklarını da yaptıkları açıklamalarından öğreniyoruz. Tiyatrolarının kapısına kilit vuranından tutun da vergi borcunu ödeyebilmek için kredi peşinde koşanına kadar pek çoğunun sıkıntısı aynı: “Tiyatrocular üvey evlat muamelesi görüyor”
Şükran Güngör, Savaş Dinçel, Hadi Çaman, Gazanfer Özcan son yıllarda yitirdiğimiz usta oyuncularımızdan bazıları. Hastalık onların yakasına yapışmış , ama onlar her akşam sahneye çıkmaya devam ediyorlardı. Belki şu anda yaşları 65-70’i geçmiş pek çok oyuncu bu şartlarda sahne almaya devam ediyorlar , belki de hastalıklarının farkında olmadan ya da son ana kadar sahnede kalma arzusuyla…
Geçtiğimiz günlerde kalbimizde buruk acı bırakacak Gazanfer Özcan’ın vefatından sonra, bu yazı daha bir anlam ifade edecektir diye düşünüyorum. Şöyle ki; uzun yıllar Ferhan Şensoy'un Tiyatrosu’nda oyunlarını izlediğimiz Baykal Kent, rahatsızlığı nüksedince bir süre tedavi gördükten sonra kararını verdi ve meslek hayatının 50. yılında Bursa'da bir huzurevine yerleşti. Kendi adına bir tiyatrosu yoktu ama mesleğinden edindiği alçak gönüllülükle kimseye sorun olmadan usta tiyatro oyuncusu Baykal Kent, İstanbul'dan uzakta, Uludağ'ın eteklerinde bir huzurevini seçti. Orada mutluluk vardı ya da kendi deyimiyle kimsenin dır dırı yoktu ona göre.
Sanatçı bir süredir maddi sıkıntı içinde olmalıydı ki bu yolu seçmişti. Bursa Büyükşehir Belediyesi Fethiye Dörtçelik Huzurevi'ne yerleşen Baykal Kent ,duyduğumuza göre oradaki arkadaşlarına şunları söylüyormuş. "Kimse tarafından buraya gönderilmedim. Buraya kendi isteğimle geldim. Buradan da kısmet olursa da güzel bir yere gömülüp temiz havada yatmak istiyorum. Artık buradan sonrası güzel bir selvi gölgesi. Buraya huzuru bulmaya geldim, huzurlu ölmek istiyorum. Görmediğim yer kalmadı. En son göreceğim yer burasıymış. Bileti alıp sinemaya geldik, İkinci sıradan bir yer verdiler. Oturup bekliyoruz"
Tiyatro Sanatçısı Semih Sergen, Bazı Sanatçıların Sefil Bir Hayat Sürdüğünü Belirterek, Bu İnsanlara Devletin Sahip Çıkmasını İstedi.
Fıstık Festivali kapsamında Gaziantep'e gelen Sergen, bir gazetecinin, "Bazı sanatçılar sefil bir hayat yaşıyor, bu insanlara sahip çıkılmıyor mu?" şeklindeki sorusuna, sanatçıların, daha iyi koşullarda yaşayabilmeleri için bütün sanatçılara devlet himayesi getirilmesi gerektiğini söyledi. Sergen, "Arkadaşlarımız bazen darülaceze köşelerinde bazen oraları da bulamadan sefalet içinde göçüp gidiyorlar. Bu konuda sadece film şirketlerinin, sanatçıların kendi aralarında toplanarak bir şeyler yapması mümkün değil. Bir avuç sanatçı için bir devlet himayesi, bir devlet şemsiyesi getirilmeli.'' dedi. Ezilen kadınlar ve sokak çocukları için yurtlar yapıldığını anlatan Sergen, fakir sanatçılara (SANATÇI NEDEN FAKİR OLUR) da el uzatılması gerektiğini kaydetti.
Ve diğerleri:
ERDOĞAN SEREN NİLGÜN SEREN
Son dönemlerinde yoksulluk ve sefalet yüzünden evsiz barksız kalmışlar ve Beyoğlu Belediyesinin yardımıyla bir otelde kalmışlar çocuklarının eğitimine ve sefalet içinde katkıda bulunamamışlar önce Erdoğan Seren arkasındanda geçtiğimiz günlerde Nilgün Seren hayatlarını kaybettiler
MEHMET ÖZEKİT
Ağır hastaydı ve yoksuldu son dönemleri sefalet içinde geçmişti. Bir zamanların ses operetinin yıldızı Mehmet Özekit sefalet içinde hayata gözlerini yumdu.
MİMİ SERTOĞLU (KLEANİTİS SUGURU)
Sosyal güvencesi yoktu şeker hastasıydı yaşamı otel odalarında sefalet içinde geçmişti 1980 sonrasında rum asıllıydı neler olduğunu çokta anlayamıyordu. Hep umutları ardı bir gün düzeleceğine ilişkin bir bekar odasında hastalığı nedeniyle yenik düştü yaşama..
AJLAN AKTUĞ
ŞİNASİ ÖZONUK
GÜNER ÖZONUK
BİLGE OLGAÇ
SAVAŞ TANER (KIRGUŞ)
SEVİM ÇALIŞGİR
ZEKİ GÖKER
NECDET YAKIN
ORÇUN SONAT
TUNCER NECMİOĞLU
ORHAN BAŞARAN
VALA ÖNENGÜT
AHMET ŞEFİK KIRAN (İNTİHAR ETTİ)
ARHAN ERÇİN
YÜKSEL GÖZEN
ASUMAN ARSAN
BELKIS BERGÜZAR DİLLİGİL
İSMAİL HAKKI ŞEN
EROL DURAK
DUYGU ANKARA
AYTON SERT
YAMAN OKAY
İBRAHİM ALBEN
DİLAVER UYANIK
Bu saydığımız sanatçı dostlarımızın da büyük sıkıntılarla geçen hayatları layık olmadıkları şekilde son bulmuştur.
Yukarda sayılanların tümü yitirdiklerimizden aklımıza gelenlerdir. Bunun dışında 80 ihtilalinden sonra çok sevdiği mesleğini ekonomik nedenlerle dayanma güçleri olmadığı için bırakanlar ve İstanbul dışında başka yerlere yerleşerek hayatını sürdürenlerin sayısı da yabana atılmayacak kadar çoktur. 80 darbesiyle beraber sanat dünyamız çok sayıda yetişmiş tiyatro ve sinema sanatçısını kaybetmiş onları çok seven izleyicilerinden mahrum bırakmıştır. Pazartesi günleri TRT 2 de yayınlanan “kaybedenler” adlı belgesel programda da bu konu anlatılmaktadır.
ONLAR KAYBEDENLER OLDULAR
Çok sayıda arkadaşımızın huzurevlerinde bekar odalarında ve ucuz otellerde sefalet içinde öldüğünü yukarıdaki örneklerden anlıyoruz. Bunun dışında halihazırda huzur evlerinde olan ve kendisine yakışmayacak yerlerde hatta bazıları bimekan durumunda yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan arkadaşlarımızda vardır.
Tüm bunların sorumlusu sadece kendileri ve sanat camiası değil gerekli yasalar, mevcut yasaların düzenlemelerini ve uygulamadaki aksaklıkları gidermeyen onların “kayıt dışı” başta olmak üzere sosyal güvencesiz,telifsiz yaşamaya mecbur edenlerdir.
YANİ HIRSIZ DA SUÇLUDUR.
Bunu söylerken kendi hatalarımızı görmezden gelmiyoruz. Çünkü yeterince örgütlenmedik ve mücadele edip üretimden ve yaratımdan gelen gücümüzü yeterince kullanamadık.
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk “sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Derken acaba bu günleri ve yukarıdaki tabloyu mu kastetmişti.
Sanatçı kolay mı yetişiyor ki bu kadar kolay harcanabiliyor bu ülkede.
Nazım Hikmet’ten ten Yılmaz Güney’e Ahmet Kaya Cem Karaca Fakir Baykurt’a kadar bir çok sanatçı doğduğu toprakları terk edip yaşayabilmek için başka ülkeleri tercih etmedi mi.
TANRILAR HALA MI KURBAN İSTİYORLAR
YETMEDİ Mİ…..
2010 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİNDE KÜLTÜR SANAT ADAMLARIN YAŞA(MA)DIKLARINDAN ÖRNEKLEMELER
(BUNUN İÇİNDE GAZETECİLER YAZARLAR EDEBİYATÇİLAR ŞAİRLER RESSAMLAR VB. YOK)
Yeni bir yıla taze umutlarla girerken, yoksulluğun kucağında sönen ve hâlâ bunu acılar içinde yaşayan yıldızlardan bazılarını size hatırlatmak istiyoruz. İster ibret vesikası olarak saklayın, ister hayattakilere yardım etmek için harekete geçin, kollarınızı sıvayın...
OKTAY GÜZELOĞLU’NUN TURNE TİYATROCULARI KİTABINDAN ALINTI
“'Kofti Nusret', İzmit'te bir belediye otobüsünün altında kalarak öldü.
İstanbul'da kaldığı huzurevinden tiyatro yapmak uğruna kaçmıştı. Öldüğünde 87 yaşındaydı. Cenazede beş sanatçı dostundan başka kimse yoktu.Cenazesinin kaldırılışını görseydi bir kez daha ölürdü!"
İ. Hakkı Karadayı, İzmir'deki Gürçeşme Huzurevi'nde ölmüştü. Mezarını bilen yoktu. Mezarlıklar Müdürlüğünden Karşıyaka'daki Kimsesizler Mezarlığı'na “atıldığını'” öğrendik. "Atıldı, diyorum çünkü, memleketin ilk meddahlarından biri, huzurevinde ölüyor ve kimsesizler mezarlığına gömülüyor."
Feza Zerengil ve Nabi Atay'ın cenazelerine yetişememiş Oktay. Üç-beş kişiyle kaldırılmış cenazeleri. Türkiye'nin çadır tiyatrolarına klasik eserleri taşıyan ilk tiyatrocu Cambaz Şevket de Bahçelievler Huzurevi'nde ölmüş.
Hepsinin sonları aynı
Yaşamlarını yazamadığı tiyatro sanatçısı dostlarının da sonları benzer olmuş: "Özdemir Yücel, Beyoğlu'nda bir otel odasında rehin öldüğünde 70 yaşındaydı. Orhan Pişkin 76 yaşında sokaklarda yaşamını yitirdi. Son yıllarında akli dengesini de kaybetmişti. İsmail Rona, Bolu'da otel köşelerinde öldü, otel parası için hayatının son deminde tiyatrolarda oynadı.
Aziz Nesin'in ölümsüz eseri 'Bir Tiyatrocunun Anıları' kitabının kahramanı Hasan Kol, Eskişehir'de Kimsesizler Mezarlığı'na gömüldü, tabutu İstanbul'a parasızlıktan getirilemedi.
Yine büyük ustalardan Muzaffer Hepgüler hastaydı. İlaçlarını alabilmek için hasta haliyle tiyatrolarda çalıştı. Bu tiyatrolar onu hasta haliyle Anadolu'ya turneye götürdüler. Yollarda hastalığı artınca da kaldığı yerde bıraktılar. İstanbul'a dönüp emeklilik işlemleriyle uğraştı, ilk maaşını alamadan pansiyonlarda borçlu öldü. İsmail Cavcı, kukla tiyatrosunun ustalarındandı. Bakırköy'de huzurevinde öldü."
HABERLERDEN
Yeşilçam`dan Huzurevine
27.08.2009 19:52
Türk sinemasında ’Şişko Nuri’ olarak tanınan ve yaklaşık 300 sinema filminde rol alan 59 yaşındaki Sıtkı Sezgin, hayatının geri kalan bölümünü huzurevinde geçiriyor.
Aliye RONA
Aliye RONA’yı belki çoğunuz ismini duyduğunda hatırlamaya bilir ama eminim ki resmini gördüğünüzde onu hatırlamamak mümkün değildir... İşte Aliye RONA;
Yıllarını Türk sinemasına vermiş ve yüzlerce filmde oynamış Aliye RONA 1996 yılında bir huzurevinde sefalet içerisinde hayata veda etmiştir.
ALİ EYÜBOĞLU / MİLLİYET
Hadi Çaman’ın dramı
Anlatması zor bir fotoğraf bu... Açlık deyince akıllara gelen Afrikalı insanların fotoğraflarını düşünün... “Bir deri bir kemik kalmış” denir ya, aynen öyle...
Yemek yiyemiyor, su içemiyor, konuşuyor ama sesi çıkmıyor... Meramını ifade edemediği için de haliyle öfkeleniyor, üzülüyor...
Bebekler gibi mamayla besleniyor...
Bebekler mamasını kaşıkla yiyor, ama o çiğneme refleksi yok olduğu için delinen gırtlaktan mideye salınan hortumlardan gelen sıvılarla...
Vücudun tüm kasları eridiği için ayağa kalkamıyor, o nedenle o da çocuklar gibi bezleniyor.
Yüreğim el vermediği için fotoğrafını çekemeyip, durumunu yazarak gözler önüne sermeye çalıştığım bu insan, tiyatro oyuncusu Hadi Çaman...
2007’nin son günlerinde ALS hastalığına yakalanan Çaman, 2008’in mayıs ayından bu yana Kızıltoprak’taki Doğa Huzurevi’nde.
Önceki gün Huzurevi’nin sahibi Levent Cebir aracılığıyla randevu alıp gittim ziyaretine...
Yıllarca tiyatro dünyasının haberlerini yapan gazeteci Bülent Kınay, dostu Çaman’ın son halini ağlayarak anlatırken beynimde hayali bir fotoğraf oluşmuştu, ama o fotoğrafın, gerçeğiyle uzak yakın alakası yoktu.
Zaman zaman bilinci konusunda da sorun yaşayan Çaman, beni görünce hemen tanıdı. Gözleri ışıl ışıl oldu, bir şeyler söylemeye başladı. Huzurevi çalışanları, Çaman’ın söylemeye çalıştıklarını bana aktardı.
Fotoğraflarla teselli
İlk gösterdiği şey, yatağının dibindeki demire astığı fotoğraflar oldu...
Fotoğrafların biri; Hadi Çaman’ın Kocaeli Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan oğlu Efe ile sağlıklı ve mutlu günlerinden bir kareydi, diğeri de gelini ve torunuyla birlikte Hadi Çaman...
Üstteki fotoğrafı gösterip, “Benim torunum” derken gözleri doldu. Sonra cebimdeki bloknotu çıkarıp verdim kendisine, bir de kalem, meramını daha rahat anlatması için...
Parmakları kalemi tutup, düzgün şekilde yazı yazmasına imkân vermiyordu ama ona rağmen bir hayli çabaladı bir şeyler yazmak için.
“Sesim yok... İnanılmaz zayıfladım. Evde yaşamama imkân yok. Münir Özkul’la Vehbi Koç’un kızı da benim gibi... 40 yıldan sonra bu hale gelmem beni mahvetti. Ölmek istiyorum” deyip, altını imzalayıp, bloknotu bana uzattı...
Yazdıklarını okuyunca içim burkuldu.
Düzenli olarak kullandığım şeker ve tansiyon ilaçlarımı saatlerinde almış olmama rağmen kendimi iyi hissetmediğimi anlayınca mecburen elini sıkıp, acil şifalar diledikten sonra çıktım odasından...
Yanından ayrılmadan önce son kez göz göze geldiğimizde birkaç dakika önce torununun fotoğrafını gösterince dolan gözlerinin nemlenmesi ise bir hançer gibi saplandı yüreğime...
Baykal Kent:
Baykal Kent, ömrünün elli yılını tiyatro ve sinemaya adamış bir emekçi. 65 yaşında. Figüranlık yaparak Yeşilçam'a adım atmış. Sayısız filmde rol almış. Maddi zorluk çekmiş. "Çok kötüydüm. Ne yapacaksınız? Denize düşen yılana sarılmaz, huzurevine sarılır. Ben geldim, sarıldım. Beni kabul ettiler. " diye konuşuyor.
Meral Zeren'in dramı
http://www.hurriyet.com.tr/_np/0189/7180189.jpg
Salako, Hanzo, Salak Milyoner, Şaşkın Damat, Banker Bilo gibi gişe rekorları kırmış ve halen beğeniyle izlenen bir çok filmde oynamış, Yeşilçam’ın en güzel kadınlarından biri olan Meral Zeren inanılmaz dramıyla canlı yayındaydı…
Yıllarca şöhretini kaybetmeye başladıktan sonra maddi yönden de zayıflayan Meral Zeren’in kedi ve köpekleriyle yaşadığı evinden görüntüler ilk kez ekrana geldi…
Borç batağında yaşayan, kaloriferi kesik olan ve bakımsızlıktan duvarları örümcek bağlayan evinde tek başına yaşayan Meral Zeren, çalışmak istediğini ve yapımcılardan iş istediğini söyledi…Borçlarını ödediği takdirde yeniden eski günlerine döneceğine inandığını söyleyen Meral Zeren, “İş istiyorum. İş gelirse hayatımı düzene sokup, hayatımda ilk kez evlenmeyi bile düşünüyorum” dedi…
CAHİDE SONKU
Hayatı fırtınalarla geçen, figüranlıktan zirveye ulaşan Cahide Sonku, bastığı yerlere halı serilen, ayakkabısından şampanya içilen sinemamızın ilk starıydı. Sonku, tiyatro ve sinema dünyamızın en güzel ama en kötü kaderli yıldızı oldu. Parasının kıymetini bilmedi, har vurup harman savurdu. Ve buna alkol tutkusu da eklenince sonunda sokaklarda kalacak kadar göz yaşartan bir yoksulluğun pençesine düştü. Cahide, 18 Mart 1981’de, bugün Pera Palas’ın karşısında olan ve yıllar sonra onun anısına açılan ‘Cahide’s Restoran’ın bulunduğu yerde kör kütük sarhoş hayata veda etti. Öldüğünde 65 yaşındaydı.
DENİZ AKBULUT
Tiyatro ve sinema oyuncusu, şarkıcı Deniz Akbulut, oyunculuğa Nejat Uygur Tiyatrosu’nda başladı. 50’nin üzerinde film çeviren ve sesiyle de halkın sevgisini kazanan İstanbullu sanatçı, film setinde geçirdiği bir kaza sonunda 1996’da gözlerini kaybetti. Dört yıl önce kocası tarafından terk edildi. Akbulut, şimdi kaderiyle baş başa, köşesinde ilgi bekliyor.
MESUT ENGİN
1953 Söke doğumlu Mesut Engin, 1973’de Ses Dergisi’nin düzenlediği Artist Yarışması’nda ‘Kral’ seçildi; ardından da fotomodellik, mankenlik, oyunculuk yaptı. Kadir İnanır, Zeynep Değirmencioğlu, Ayhan Işık, Perihan Savaş gibi sanatçılarla kamera karşısına geçti, çok sayıda filmde rol aldı. 1976’da geçirdiği bir trafik kazası, onun hayatını altüst etti. Sağ el bileğinin sinirleri kesilen genç aktör, hayata küstü ve alkole başladı. Şimdi hâlâ köşesinde ve sinemadan hiçbir dostu onun yanında değil.
SAMİ HAZİNSES
1925’de Diyarbakır’da doğan Sami Hazinses, ilkokuldan sonra çalışmak için İstanbul’a geldi. 1953’de Mahir Canova’nın yönettiği ‘Kara Davut’ filmindeki rolle sinemaya başladı. Sonraki yıllarda çevirdiği filmlerle rolleri büyüyen Hazinses, Türk sinemasının unutulmaz komedi sanatçıları arasına girmeyi başardı. Hazinses, oyunculuğunun yanı sıra güfte ve beste çalışmaları da yaptı. Son yıllarında sefaletin kucağında olan sanatçı, Göztepe Semiha Şakir Huzurevi’ndeydi. 2002’nin ağustos ayında hayata gözlerini yalnızlık içinde yumdu.
SEVİM ŞENGÜL
Tıpkı Belkıs Özener gibi, Yeşilçam’da birçok filme sesini veren ses sanatçısı Sevim Şengül, 1938’de İstanbul’da doğdu. Özellikle 60’lı yıllarda İstanbul sahnelerinde fırtına gibi esti. Türk müziği ve fantezi türü şarkılarla çok sevildi. ‘Bar Kızı’, ‘Sürtük’, ‘Bana Derler Fosforlu’, ‘Veda Busesi’ gibi filmlerde Türkan Şoray’ın okuduğu şarkılara sesini verdi. O da diğer yoksulluk uçurumuna düşen ünlüler gibi, önce işini, sonra sağlığını yitirdi. Son günlerini hayranlarından birinin evine sığınarak geçirdi. En son Bursa Devlet Hastanesi morgunda yapayalnız kaldı. 1999’un ağustos ayında birkaç yakını tarafından toprağa verildi.
SUPHİ KANER
1950’lerde ve 60’ların başında Türk sinemasında fırtına gibi esen komedyen karakter oyuncusu Suphi Kaner, çeşitli sorunlarla iç içe yaşarken, aşırı duyarlı kişiliği nedeniyle alkole bağımlı oldu. Alkol yüzünden dönemin Prodüktör Cemiyeti ortak karar alarak ona kimsenin iş vermemesini sağladı. Düştüğü yoksulluk ve bunalım çukurunda daha fazla duramadı ve 1963 Ağustos’unda intihar ederek hayata veda etti. Öldüğünde cebinde 15 lirası vardı. Daktilo makinesi de 50 liraya rehindeydi.
Sanatçı Yaman Tarcan intihar etti
Tiyatro ve sinema oyuncusu Selahattin Yaman Tarcan (50), Kadıköy'deki evinde, babasından miras kalan tabancayla kafasına sıktığı tek kurşunla intihar etti. Geçim sıkıntısı ve işsizlik sonucunda bunalıma girip hayatına son verdi.
Münir Özkul çok hasta
Türk sinemasının emektar oyuncusu iki aydan beri yatağa bağlı yaşıyor. Yardımsız yürüyemiyor.
Türk sinemasının usta oyuncusu Münir Özkul’un kızı Güner Özkul babasının sağlığının iyi olmadığını belirterek, yaşadığı sıkıntıları anlattı.
YILDIRIM ÖNAL
Tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmen Yıldırım Önal, 11 Ekim 1982’de İzmir’de beyin kanamasından ölürken yoksulluğun pençesindeydi. 1931’de İzmir’de doğan, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü bitirdikten sonra uzun yıllar Devlet Tiyatroları’nda çalışan Önal, bir dönem televizyon dizilerinde oynadı. ‘Karanlığı Gören Gözler’, ‘Güneşi Görüyorum’ ve ‘Fotoğraftakiler’ adlı televizyon çalışmaları yankılar yarattı. Ne var ki, gece hayatı ve alkol yüzünden ekonomik durumu bozuldu ve son yılları yoksulluk içinde geçti.
http://www.internethaber.com/images/news/97091.jpg
Yeşilçam'dan bir yıldız daha kaydı!
15 Temmuz 2009 Çarşamba 10:35
Yeşilçam'da oyunculuğu ve yönetmenliğiyle iz bırakan 65 yaşındaki Birol Işın, kaldığı Beyoğlu Yaşam Evi'nde ölü bulundu.Işın'ın cenazesine oğlu, kızı ve Darülaceze görevlileri dışında katılan olmadı
Yeşilçam'da oyunculuğu ve yönetmenliğiyle iz bırakan 65 yaşındaki Birol Işın, kaldığı Beyoğlu Yaşam Evi'nde ölü bulundu. Kalp krizi sonucu yaşamını yitirdiği anlaşılan Işın'ın cenazesine oğlu, kızı ve Darülaceze görevlileri dışında katılan olmadı. Yıllar önce oğlu Finlandiya'ya, kızı da Almanya'ya yerleşen yönetmen Birol Işın, eşinden de ayrılınca bunalıma girdi.
Ekonomik durumu bozulunca sokaklara düştü. 2005 kışında sokakta donmak üzereyken bulunan Işın'a, Kayışdağı Darülaceze Müdürlüğü sahip çıktı. Bu dönemde 6 senaryo kaleme alan Işın, 2007'de "Yaşam Evleri" projesi kapsamında Beyoğlu Sururi Mahallesi'nde bir apartmanın giriş katındaki eve yerleştirildi. Yanında da 68 yaşında bir ev arkadaşı vardı. Bu evde de senaryo yazmaya devam eden Işın, kendi hayatını kaleme aldığı "Ramazanda Gözyaşları" adlı yapıtını sinemaya çekti ve başrolünü üstlendi. ancak film gösterime girmedi.
MÜJDAT GEZEN SANATÇI EVİNDE KALANLARIN ADINI VERMİYOR
ECE PİRİM: Sevginin paylaştıkça büyüdüğüne inanan birisiniz. Bir de huzurevi açtınız. Oradan bahseder misiniz?
MÜJDAT GEZEN: Evet, açtım. 7. yıla girdi. İlke olarak ben orada fotoğraf çektirmiyorum. Haber yapılmasında önayak olmak istemiyorum. Onların özel hayatı olduğunu düşünüyorum. İsmini de huzur evi yerine "Sanatçı evi" koydum. Çünkü orada eski, yaşlı sanatçılar kalıyorlar.
Muhtaç sanatçılara huzurevi
Sinemaya yıllarca emek veren, ancak sosyal güvenlikleri olmadığı için ilerleyen yaşlarda yoksulluk içine düşen sinema emekçilerinin sosyal güvenlik talepleri görmezden gelinirken, bakanlık 'muhtaç sanatçılar' için huzurevi açıyor. Devlet Bakanı Yüksel Yalova, İstanbul'da Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait bir arsaya muhtaç sanatçılar için sosyal tesis ve huzurevi yaptırılmasına ilişkin bir hazırlık içinde olduğunu belirtti.
Sinemanın bir 'Kötü adam'ı daha öldü.
Türk sinemasının emektar oyuncularından 82 yaşındaki Yılmaz Kurt İzmir'de hayatını kaybetti.
Bugüne kadar, Cüneyt Arkın ile olanlar başta olmak üzere çok sayıda filmde rol alan Yılmaz Kurt, 16 yıldan bu yana oyuncu olarak görev aldığı İsmail Gülnar Tiyatrosu ile çıktıkları turnede, Muğla'nın Fethiye İlçesi'nde oyunda rahatsızlandı.
Fethiye Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Yılmaz Kurt daha sonra İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne getirildi. Kanser olan Kurt, 3 günden bu yana tedavi gördüğü İzmir'deki hastanede bu sabah öldü.
Laz Ziya'nın dramı..
Kurtlar Vadisi'nin unutulmaz oyuncularından İstemi Betil zor günler geçiriyor.
Kurtlar Vadisi dizisinin unutulmaz karakteri İstemi Betil (Laz Ziya),
diziden ayrıldıktan sonra ekonomik durumunu bir türlü düzeltemeyince
İstanbul'da kirada oturduğu daireyi olaylı bir şekilde boşaltmıştı.
Çok yakın bir dostundan borç para bekleyen ancak para zamanında gelmeyince komşularına karşı mahçup olan 62 yaşındaki İstemi Betil, yaşadığı zor günlerin ardından huzuru Yalova'da oturan 92 yaşındaki annesi Fatma Hanım ve 95 yaşındaki babası Nazif Bey'in yanlarına yerleşerek buldu. 'Mega Magazin'in ailesinin yanında görüntülediği İstemi Betil, "Düşenin dostu
olmaz, düşmeyeceksin ama bazen düşürebiliyorlar' diyerek bir yerlere mesaj
gönderdi. Başarılı oyuncu babası Nazif Amca için, 'babam 95 yaşında ve
yaşayan en eski Beşiktaşlı'dır' diyerek şaşırttı.
Oyuncu Erdinç Bora bir süredir kaldığı huzurevinde fenalaşarak Göztepe hastanesine kaldırılmıştı. Doktorların bakımsızlık nedeniyle kanının tükendiğini söyledikleri Erdinç Bora yaşama veda etti.
YILDIZ KENTER’İN ROPORTAJINDA SÖYLEDİĞİ ANLAMLI SÖZLER
Yıldız Kenter’i 55 yıllık başarılı tiyatro kariyerine taşıyan özellikler...
Mesleğini kendinden çok sevmek. Mesleğe saygı duymak. Yüce bir şeyin karşısında eğilir gibi onun karşısında eğilebilmek. Her şeyini onun için harcayabilmek. Güzelliğini , bedenini , zamanını , her şeyini ona vermek.
Hepimizde aynı duygular var. Hepimiz zorlandık. Hepimiz acı çektik. Hepimiz mutlu olduk. Hepimiz aynıyız. Hepimiz bir
tuhafız yani...
Tiyatronun sorunlarına dair..
Özel bir tiyatroyu belli bir seviyenin altında düşürmeden ayakta tutmak çok zor. Düşünün , o kadar çok yönden bir haksız rekabet altında eziliyoruz ki. Ödenekli tiyatroların inanılmaz kadroları var ve üretken olmayan bir güce de maaş ödeyebiliyorlar. Ben ödenekli tiyatrolar olmasın demiyorum asla. Tabii ki şehir ve devlet tiyatroları olmalı. Ama , halihazır sistemin değişmesi gerekli. "Bu sistemi kim değiştirecek?" O önemli. Tarafsız , sanata aşkla bağlı olan , sanatı ve sanatçıyı ön planda tutarak değerlendirecek bir zihniyet. Bu da maalesef bu ara biraz uzak bir olasılık gibi. Belli de olmaz tabii.
Hayatını idame ettirebilmek için özel ders verdiğini söyleyen Kenter sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu ülkede yaşlı insanlara bakış açısı üzücü. Türkiye'de 'Yeter yahu, artık öl' gibi bir tavır sergileniyor. Şimdi ben aynı tavrı yaşıyor ve hissediyorum."
Bunları okurken az önce neden birşeyler kenara koymazlar diye düşünüverdim, biriktirmezler
Yılarını adamış bir sanatcıya, hic mi arka cıkan olmaz
Sigortaları olmaz mı
Kimi zaman bi bakıyorum, yine yıllarını adamış bir sanatcı, huzur evinde vefat ettiğini duyoruz
Onca sorular yine başlıyor kafama takılmaya
Ayleleri yokmudur, onca sene nasıl yaşadılar, nerede yaşadılar, evleri yokmu...
Kazancları ne kadar dı.... ki şimdiki sanatcılarla tabi ki karşılaşırılamaz gelirleri, bunun bilincindeyim
Şimdikleri kıymet biliyormu
Bu gibi olabilecek durumları göz önüne alabiliyormu
Gelecek günleri için birşeyler önceden yapıyorlar mı
Şimdi tabi ki sana mı kaldı bunları düşünmek denilebilinir...
Fakat ara ara yansıyan bu tarz yazılar media da, üzücü oluyor ve elimde olmadan bi bakıyorum, sorular icersinde kaldığımı görüyorum.
Tiyatrocular İlgi bekliyor
( Adnan Tönel )
Gerçek Tiyatro İnsanları, son dönemde türeyen dizi film ya da sinema oyuncularının çalışma tempolarını ve para kazanmak için içine düştükleri kısır döngüyü nasıl değerlendiriyorlar bilinmez? Ama son dönemde yaşananlardan sonra, Tiyatro Sanatçılarının, dizi film ya da sinema oyuncusu gibi “iyi şartlarda yaşama hakkından” mahrum olarak mesleklerini sürdürdükleri de bir gerçek. Onlar için hayatın zorluklarla dolu olduğu gerçeğini, her gün gazetelerde okuyor, daha da acısı onların güvencesiz geçen yıllarının sonunda, ne büyük ekonomik sıkıntılar atlattıklarını da yaptıkları açıklamalarından öğreniyoruz. Tiyatrolarının kapısına kilit vuranından tutun da vergi borcunu ödeyebilmek için kredi peşinde koşanına kadar pek çoğunun sıkıntısı aynı: “Tiyatrocular üvey evlat muamelesi görüyor”
Şükran Güngör, Savaş Dinçel, Hadi Çaman, Gazanfer Özcan son yıllarda yitirdiğimiz usta oyuncularımızdan bazıları. Hastalık onların yakasına yapışmış , ama onlar her akşam sahneye çıkmaya devam ediyorlardı. Belki şu anda yaşları 65-70’i geçmiş pek çok oyuncu bu şartlarda sahne almaya devam ediyorlar , belki de hastalıklarının farkında olmadan ya da son ana kadar sahnede kalma arzusuyla…
Geçtiğimiz günlerde kalbimizde buruk acı bırakacak Gazanfer Özcan’ın vefatından sonra, bu yazı daha bir anlam ifade edecektir diye düşünüyorum. Şöyle ki; uzun yıllar Ferhan Şensoy'un Tiyatrosu’nda oyunlarını izlediğimiz Baykal Kent, rahatsızlığı nüksedince bir süre tedavi gördükten sonra kararını verdi ve meslek hayatının 50. yılında Bursa'da bir huzurevine yerleşti. Kendi adına bir tiyatrosu yoktu ama mesleğinden edindiği alçak gönüllülükle kimseye sorun olmadan usta tiyatro oyuncusu Baykal Kent, İstanbul'dan uzakta, Uludağ'ın eteklerinde bir huzurevini seçti. Orada mutluluk vardı ya da kendi deyimiyle kimsenin dır dırı yoktu ona göre.
Sanatçı bir süredir maddi sıkıntı içinde olmalıydı ki bu yolu seçmişti. Bursa Büyükşehir Belediyesi Fethiye Dörtçelik Huzurevi'ne yerleşen Baykal Kent ,duyduğumuza göre oradaki arkadaşlarına şunları söylüyormuş. "Kimse tarafından buraya gönderilmedim. Buraya kendi isteğimle geldim. Buradan da kısmet olursa da güzel bir yere gömülüp temiz havada yatmak istiyorum. Artık buradan sonrası güzel bir selvi gölgesi. Buraya huzuru bulmaya geldim, huzurlu ölmek istiyorum. Görmediğim yer kalmadı. En son göreceğim yer burasıymış. Bileti alıp sinemaya geldik, İkinci sıradan bir yer verdiler. Oturup bekliyoruz"
Tiyatro Sanatçısı Semih Sergen, Bazı Sanatçıların Sefil Bir Hayat Sürdüğünü Belirterek, Bu İnsanlara Devletin Sahip Çıkmasını İstedi.
Fıstık Festivali kapsamında Gaziantep'e gelen Sergen, bir gazetecinin, "Bazı sanatçılar sefil bir hayat yaşıyor, bu insanlara sahip çıkılmıyor mu?" şeklindeki sorusuna, sanatçıların, daha iyi koşullarda yaşayabilmeleri için bütün sanatçılara devlet himayesi getirilmesi gerektiğini söyledi. Sergen, "Arkadaşlarımız bazen darülaceze köşelerinde bazen oraları da bulamadan sefalet içinde göçüp gidiyorlar. Bu konuda sadece film şirketlerinin, sanatçıların kendi aralarında toplanarak bir şeyler yapması mümkün değil. Bir avuç sanatçı için bir devlet himayesi, bir devlet şemsiyesi getirilmeli.'' dedi. Ezilen kadınlar ve sokak çocukları için yurtlar yapıldığını anlatan Sergen, fakir sanatçılara (SANATÇI NEDEN FAKİR OLUR) da el uzatılması gerektiğini kaydetti.
Ve diğerleri:
ERDOĞAN SEREN NİLGÜN SEREN
Son dönemlerinde yoksulluk ve sefalet yüzünden evsiz barksız kalmışlar ve Beyoğlu Belediyesinin yardımıyla bir otelde kalmışlar çocuklarının eğitimine ve sefalet içinde katkıda bulunamamışlar önce Erdoğan Seren arkasındanda geçtiğimiz günlerde Nilgün Seren hayatlarını kaybettiler
MEHMET ÖZEKİT
Ağır hastaydı ve yoksuldu son dönemleri sefalet içinde geçmişti. Bir zamanların ses operetinin yıldızı Mehmet Özekit sefalet içinde hayata gözlerini yumdu.
MİMİ SERTOĞLU (KLEANİTİS SUGURU)
Sosyal güvencesi yoktu şeker hastasıydı yaşamı otel odalarında sefalet içinde geçmişti 1980 sonrasında rum asıllıydı neler olduğunu çokta anlayamıyordu. Hep umutları ardı bir gün düzeleceğine ilişkin bir bekar odasında hastalığı nedeniyle yenik düştü yaşama..
AJLAN AKTUĞ
ŞİNASİ ÖZONUK
GÜNER ÖZONUK
BİLGE OLGAÇ
SAVAŞ TANER (KIRGUŞ)
SEVİM ÇALIŞGİR
ZEKİ GÖKER
NECDET YAKIN
ORÇUN SONAT
TUNCER NECMİOĞLU
ORHAN BAŞARAN
VALA ÖNENGÜT
AHMET ŞEFİK KIRAN (İNTİHAR ETTİ)
ARHAN ERÇİN
YÜKSEL GÖZEN
ASUMAN ARSAN
BELKIS BERGÜZAR DİLLİGİL
İSMAİL HAKKI ŞEN
EROL DURAK
DUYGU ANKARA
AYTON SERT
YAMAN OKAY
İBRAHİM ALBEN
DİLAVER UYANIK
Bu saydığımız sanatçı dostlarımızın da büyük sıkıntılarla geçen hayatları layık olmadıkları şekilde son bulmuştur.
Yukarda sayılanların tümü yitirdiklerimizden aklımıza gelenlerdir. Bunun dışında 80 ihtilalinden sonra çok sevdiği mesleğini ekonomik nedenlerle dayanma güçleri olmadığı için bırakanlar ve İstanbul dışında başka yerlere yerleşerek hayatını sürdürenlerin sayısı da yabana atılmayacak kadar çoktur. 80 darbesiyle beraber sanat dünyamız çok sayıda yetişmiş tiyatro ve sinema sanatçısını kaybetmiş onları çok seven izleyicilerinden mahrum bırakmıştır. Pazartesi günleri TRT 2 de yayınlanan “kaybedenler” adlı belgesel programda da bu konu anlatılmaktadır.
ONLAR KAYBEDENLER OLDULAR
Çok sayıda arkadaşımızın huzurevlerinde bekar odalarında ve ucuz otellerde sefalet içinde öldüğünü yukarıdaki örneklerden anlıyoruz. Bunun dışında halihazırda huzur evlerinde olan ve kendisine yakışmayacak yerlerde hatta bazıları bimekan durumunda yaşamlarını sürdürmek zorunda kalan arkadaşlarımızda vardır.
Tüm bunların sorumlusu sadece kendileri ve sanat camiası değil gerekli yasalar, mevcut yasaların düzenlemelerini ve uygulamadaki aksaklıkları gidermeyen onların “kayıt dışı” başta olmak üzere sosyal güvencesiz,telifsiz yaşamaya mecbur edenlerdir.
YANİ HIRSIZ DA SUÇLUDUR.
Bunu söylerken kendi hatalarımızı görmezden gelmiyoruz. Çünkü yeterince örgütlenmedik ve mücadele edip üretimden ve yaratımdan gelen gücümüzü yeterince kullanamadık.
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk “sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Derken acaba bu günleri ve yukarıdaki tabloyu mu kastetmişti.
Sanatçı kolay mı yetişiyor ki bu kadar kolay harcanabiliyor bu ülkede.
Nazım Hikmet’ten ten Yılmaz Güney’e Ahmet Kaya Cem Karaca Fakir Baykurt’a kadar bir çok sanatçı doğduğu toprakları terk edip yaşayabilmek için başka ülkeleri tercih etmedi mi.
TANRILAR HALA MI KURBAN İSTİYORLAR
YETMEDİ Mİ…..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)