31 Mart 2008 Pazartesi

" Neyden geri adım atacağım?"

Başbakan Erdoğan Bulgaristan'da şöyle dedi:
" Neyden geri adım atacağım?"
Soru naiftir, anlamlıdır; hatta sahibinden beklenmeyecek bir "dürüstlük" ve "masumiyet" içermektedir…
Erdoğan'ı yıllarca yakından izledim. Kişilik özelliklerine bir hayli vâkıf olduğumu zannediyorum.
"Neyden geri adım atacağım?"
sorusunu gazetede okuyunca kısa bir süre gözlerimi kapattım; Erdoğan'ın bu cümleyi sarfederken takındığı vücut dilini gözümün önüne getirdim.
Gözleri masum bir şekilde iri iri açılmış, sarı bıyıklar aşağı düşmüştür.
"Söyleyin, ben de bileyim"
diyen bakışlar, karşıdakileri ürkek ürkek tarar…
"Neyden geri adım atacağım?" sorusu, "Hiç muğber değilim" cümlesindeki tonlama kadar iç acıtıcıdır.
Bu yüz ifadesini ağır bir yaramazlık yapan, ancak yaptığının farkına vardığında artık her şeyin çok geç olduğunu anlayan çocuklarda da görürüz. Cezasına razı gibi görünmeye çalışmaktadır…
Ama dikkat edilsin…
Cezasına razıymış gibi görünme çabası, cezanın infazı sürecinde "arıza çıkarmayacağı" anlamına gelmez…
"Neyden geri adım atacağım?"
İşte bütün soru ve 'sorun' da budur…
Başbakan, nereden geri adım atacağını gerçekten bilmemektedir. Nereden geri adım atacağını bilmeyen bir başbakan egemenlerin işine yaramaz..
Hayır, hayır…Erdoğan'ı aklamaya falan çalışmıyorum.
Geldiği nokta büyük ölçüde kendi hırsının, ölçüsüzlüğünün, hoyratlığının sonucudur. Bünyesi nobranlık, kibir ve kendini büyük görme gibi şeytani duygulara yenilmiştir.
Oysa, dini eğitimden geçmiş olan Sayın Başbakan bizden iyi bilir ki bu davranış ve ruh halleri Allah'ın 'kesin yasaklar' listesinin başında gelir.
Başbakan'dan bugün geri adım atmasını isteyenler, Ergenekon soruşturması bu derece akıl ve vicdan dışı bir noktaya sürüklenirken neredeydiler?
Aralarında Haşim Kılıç'ın bile bulunduğu "Türban düzenlemesi kapatma getirir. İktidarınızı riske atıyorsunuz" diyen sesleri duymazdan gelirken neredeydiler?
(Bkz : Haşim Kılıç Erdoğan'ı Uyarmıştı )
Bu saatten sonra geri adım mı olurmuş?
Artık, karşılıklı olarak son barutlar atıldı.
AKP'yi kapatma davasını açanlar da, Ergenekon soruşturmasının b.kunu çıkaranlar da geri adım atmanın 'ebediyen kaybetmek' anlamına geldiğini gayet iyi biliyorlar.
Geri adım atıldığı an Ergenekon da, kapatma davası da sahiplerine 'bumerang' silahı gibi geri döner. Vay kaybedenin haline!
Bu tehlikeli süreçten Erdoğan'ı kurban ederek sıyırmaya çalışanlar var. Başbakan'ın kellesini 'tanrılara' altın tepside sunmaya hazırlananlar var.
Erdoğan onların kim olduklarını biliyor. Sofrasındaki 'yehudaları' da, "Harun'un suretine bürünmüş şeytanları" da iyi tanıyor. Bütün öfkeli söylemleri aslında karşıtlarına değil, kendi içindeki 'yehudalara' yönelik. Erdoğan' bugünden itibaren böyle okumak gerekiyor.
Erdoğan'ın kurban ediliş süreci başlamıştır.
Suret-i haktan görünerek türban düzenlemesine destek veren MHP'nin de bu işe büyük katkısı olmuştur. Uyguladıkları 'akıllı' politikalardan dolayı kendilerini tebrik etmek gerekiyor…
Ama bakalım Erdoğan'dan kurtulmakla dertlerimizden kurtulmuş olacak mıyız?
Yoksa asıl 'büyük iblis'in önü açılacak da cehennemin kudurmuş alevlerine hep birlikte mi yuvarlanacağız?
'Sivil toplum örgütleri' denilen küresel sermaye maymunları ile medyanın kandan beslenen dolar maaşlı vampirleri 'uzlaşma' soytarılığından vazgeçsin…
Artık Başbakan'ın geri adım atma şansı yok. Onu bu noktaya siz getirdiniz. Ergenekon savcısı ile Şamil Tayyar da tüy diktiler!
Peki Erdoğan bu cendereden nasıl kurtulacak? Zor. (Ayrıca bana ne!)
Ancak, kafasında bir planın olduğu, güvendiği refiklerini etrafına toplayarak bir 'çelik direnç çekirdeği' oluşturmaya çalıştığı anlaşılıyor.
İyi niyetli görünerek 'geri adım atalımcılar" korosunda şarkı söyleyenlerin üstünü çizmiş!
Eğer bu süreçten sağ salim çıkarsa vay onların haline!
Erdoğan, birilerinin daha şimdiden Gül-Şener-Hisarcıklıoğlu ekseninde kendisine yer aradığının da fena halde farkında. En büyük kîni bunlara duyuyor. Onlar şu anda bulanık havada hata yapmamak için
"Herkes bir adım geri atsın"
şeklindeki 'makul çoğunluğun' safında duruyorlar. Erdoğan'ın ayağı kayar kaymaz görün siz ihanetin, satıcılığın bin bir türlüsünü…
Bu gelişmeler bağlamında, Balkan ziyaretinin 'perde arkasını' da biz yazalım:
Erdoğan, Tiran'dan yardımcıları Cemil Çiçek' ile Hayati Yazıcı'yı aradı.
"Herkes bir adım geri" kampanyası hakkında bilgi aldı.
İşin başını çekenlerle, perde arkasında duranların terkibine baktığında, "Erdoğan'ı Kurtarmak" adı altında vizyona sürülmüş olan filmin aslında "Erdoğan'ı tarih sahnesinden silmek" filmi olduğunu anladı.
Kimlerin kendisiyle sonuna kadar gidebileceği, kimlerin gemiyi terk edeceğinin hesaplarını yaptı. Ve yardımcılarına şu talimatı verdi:
"Ben gelene kadar grubu dik tutun, milletvekillerini motive edin. Bizi tuzağa çekmeye çalışanlar var. Geri adım atmayacağız. Anayasa değişikliği çalışmaları tamamlansın, gerekirse referanduma gideceğiz"
"Lale lokantası toplantıları" Erdoğan'ın bu talimatıyla başladı.
Ancak toplantılarda Cemil Çiçek de, Hayati Yazıcı da gördüler ki partide panik başlamıştır…
AKP daha şimdiden "sakin olalım, geri adım atalım" diyenlerle, Erdoğan'ın harcanmak istendiğine dolayısıyla geri adımın intihar anlamına geldiğine inananlar arasında ikiye bölünmüştür.
Cemil Çiçek'in tecrübesi "Geri vites" diyenlerden bir kısmının bir süre sonra "Ben demiştim" diyerek kendilerine Gül'ün veya Şener'in eteklerinde ikbal arayacaklarını bilmeye yeterlidir.
Cemil Çiçek'in tecrübesi, "durmak yok yola devam" diyenleri ise radikalliğin sert ve yalnızlık dolu sularının beklediğini görmeye de yeterlidir…(Belki de Çiçek'i bu 'derin tecrübeleri' iddianamedeki siyasi yasak listesinden uzak tutmuştur; kim bilir..)
İnsanın kendi isteği veya hayatın cilvesi sonucunda geldiği 'radikallik' öyle bela bir şeydir ki, maazallah kendinizi bir anda Hasan Mezarcı gibi üstünüzde parlak elbiselerle 'peygamberliğinizi ilan ederken' bulursunuz!
Erdoğan'dan ölümlerden ölüm beğenmesi isteniyor…
Ya Anayasa Mahkemesi'nin giyotinine boynunu uzatacak, yada 'radikalliğin' karanlık sularında kaybolacak…
Bu sonu biz hazırlamadık Sayın Başbakan…
Bu sonu siz, sizin 'yehudalarınız' ve sizi hoyratça sömüren "gazeteci-aydın" görünümlü AB ve ABD casusları hazırladı…
"Sine-i millete dönerim" mi dediniz?
Unutun!
Çoğunluğun güçsüzden yana tavır aldığı nerede görülmüş?
"Millet iradesi" denilen kutsal kavramı bulgur ve kömür karşılığı oy müessesesine dönüştürerek içini boşaltmasaydınız; üste biraz da adil ve vicdanlı olmayı başarabilseydiniz belki o dediğiniz olurdu.
Artık çok geç…Döndüğünüz 'sinede' bir millet falan bulamayacaksınız…
Bakın biz bunları yazarken, Türkiye'nin Irak temsilcisi Barzani ile görüşmeler yapmaya başladı.
Devletimiz" "federasyon" diyenlerle masaya oturdu bile..
Yola 'sizsiz' devam etmek istiyorlar anlaşılan…
Dağ gibi Erdoğan'ı gözümüzün önünde yiyorlar da çarnaçar seyrediyoruz!

Hiç yorum yok: