
İŞTE HABERİN ÖZETİ:
"AK Parti'yi iktidara ayak takımı getirdi" diyen Kayacı: "Herşeye televizyonda cevap vereceğim."
"AK Parti'yi iktidara ayak takımı getirdi" diyen Aysun Kayacı ateşkes ilan edip eleştirilere TV'de cevap vereceğini söyledi..Tv'de canlı yayınlanan "Haydi Gel Bizimle Ol" programında yaptığı açıklamalar yüzünden eleştirilen Aysun Kayacı, ateşkes ilan etti. Güzel sunucu, Pınar Kür, Müjde Ar ve Çiğdem Anad'la birlikte sunduğu programın son bölümünde, "Dağdaki çobanla benim oyum niye eşit" ve "AK Parti'yi iktidara ayak takımı getirdi" deyince eleştirilmişti. Sözlerinin arkasında olduğunu söyleyen Aysun Kayacı, "Bütün söylediklerimin arkasındayım. Hiçbir şeyden korkum yok. Ben vatansever bir Türk genciyim. Her şeyi sorgulamaya hakkım var" dedi. Kayacı, tüm eleştirilere NTV'de yayınlanan programında cevap vereceğini kaydetti. Öte yandan AK Partili vekiller Kayacı'yı eleştirmeye devam etti. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Necati Çetinkaya "Bu milleti hor görüyorlar" derken, Dengir Mir Mehmet Fırat'ın yorumu "Halkı küçük gören civcivler var" oldu.
"AK Parti'yi iktidara ayak takımı getirdi" diyen Kayacı: "Herşeye televizyonda cevap vereceğim."
"AK Parti'yi iktidara ayak takımı getirdi" diyen Aysun Kayacı ateşkes ilan edip eleştirilere TV'de cevap vereceğini söyledi..Tv'de canlı yayınlanan "Haydi Gel Bizimle Ol" programında yaptığı açıklamalar yüzünden eleştirilen Aysun Kayacı, ateşkes ilan etti. Güzel sunucu, Pınar Kür, Müjde Ar ve Çiğdem Anad'la birlikte sunduğu programın son bölümünde, "Dağdaki çobanla benim oyum niye eşit" ve "AK Parti'yi iktidara ayak takımı getirdi" deyince eleştirilmişti. Sözlerinin arkasında olduğunu söyleyen Aysun Kayacı, "Bütün söylediklerimin arkasındayım. Hiçbir şeyden korkum yok. Ben vatansever bir Türk genciyim. Her şeyi sorgulamaya hakkım var" dedi. Kayacı, tüm eleştirilere NTV'de yayınlanan programında cevap vereceğini kaydetti. Öte yandan AK Partili vekiller Kayacı'yı eleştirmeye devam etti. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Necati Çetinkaya "Bu milleti hor görüyorlar" derken, Dengir Mir Mehmet Fırat'ın yorumu "Halkı küçük gören civcivler var" oldu.
9 yorum:
MISTINGUETT Aysun KAYACI icin ornek gosterilebilir mi?
Sevgili Dostlarım,
AYSUN KAYACI'yı savunmaktan yanayım. Ama doğru bir şekilde. Örneğin islam Tasavvufundaki HAVAS ve AVAM tanımlamarı açıklanarak. Aksi takdirde onun ilk bakışta rencide edici görünen, “Benim oyum ile dağdaki çobanın oyu bir olabilir mi” sözünün özündeki doğruluk gözden kaçırılır. Konuyu dünyasal örneklerle ekte/aşağıda sunduğum Mine Kırıkkanat'ın “Pigme Sultası” ve Selahattin Duman'ın ”Dağdaki Çoban ile Bağdaki Siyasetçi” başlıklı yazılarında çok iyi açıklamıştır, okumanızı tavsiye ederim.
Şimdi de Aysun Kayacı’yı savunmak için örnek gösterilen MİSTİNGUETT'İN davranışına bakalım;
"Fransa’dan Alman orduları kovulduktan sonra bir sahne gosterisi esnasinda, tam sarkinin ortasinda seyirciler Mistinguett'a laf atar ve onu Alman Subaylari ile yatmakla suclarlar. Mistinguett, sarkiya ara verir, elini kalbinin uzerine koyar ve: "Ben, FRANSA'YI buramla seviyorum..." der, sonra elini daha asagiya dogru kaydirir ve cinsel organini isaret eder: "BURAMLA DEGIL...!"
Bir benzerlik olmadığı halde bu olayın Aysun Kayacı’yı savunmak için kullanılması YANLIŞTIR. AKP’lilerin ima yollu söyledikleri, “ Aysun Kayacı civcivi, para için erkeklerle yatarak, hayatını kazanıyor” kanıtsız iftirasına hak vermektir. Kaş yaparken göz çıkartmaktır..
Ayrıca MİSTİNGUETT’İN DAVRANIŞI GAYRI SAMİMİDİR.
Alman subaylarıyla yatışına kılıf uydurmadır.
Özü itibariyle sevgililerini, nişanlılarını, karılarını aldatan erkeklerin mazeretleriyle bire bir aynıdır.
Mistinguett ne diyor; “Ben vatanımı kalbimle, Alman subaylarını da vajinamla seviyorum”
Peki onun bu söylediklerinin, "Ben seni kalbimle seviyorum sevgilim, nişanlım, karıcığım, öteki bayanları ise penisimle" diyen bir erkeğin söylediklerinden NE FARKI VARDIR?
Bu tipik bir “evlenmelik ve yatmalık kız ayrımı” yapıştır.
Sanki yatmalık kızla yapılan iş iş evlenilecek kızla yapılmayacak:-))
Sanki evlenilecek kızı, sadece kalben severek çocuk sahibi olmak mümkün:-))
“Ülkenize, nerenizi kullanarak vatansever evlatlar doğuracaksınız” diye sormazlar mı adama?
Sevgilerimle.
Tuncay Erciyes
Mankenlikten “kanaat önderliği”ne terfi eden Aysun Kayacı kızımız bir taş attı.. Çarşının ne kadar akıllısı varsa hepsinin kafasından seke seke dolaştı.. Hâlâ da yere düştüğü yok.. İlahi manken.. Attığın taşa bak, tuttuğun kuşa bak..
Laf kurşun gibi ağır..
“Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?”
Bunu milliyetçi muhafazakârı da kaldıramaz.. En laik Atatürkçüsü de..
Ampul Partisi’nin başında dikilen seyrek bıyıklı asabi hükümet adamı hiç sindiremez..
Laf çarşıya düştü, gündemimizdeki hali Erzurumlu’nun dediği gibi oldu:
“Öyle düştüm ki harga (*).. Ne kuş kaldırır ne karga..”
Bizim medyanın imara açık köşelerinde ne kadar kaçak kat çıkmış “demokrasi zaptiyesi” varsa, aynı anda karşı hamlesini yaptı..
Aysun kızın ağzına biberler mi sürülmedi? Sarı saçlarından topak topak mı çekilmedi?
Sonunda kızı öyle bir korkuttular ki.. Dün gazetelerdeki fotoğraflarına baktım.. Alt dudağını büzmüş.. “Bir daha yapmayacağım..” der gibi bakıyor..
CEVAP BEKLERİM
Ben şimdi oturduğum yerden çıkıp “Aysun Hanım, benim canımın ettiği laf elifi elifine Atatürkçü bir laftır..” desem..
Cumhuriyetimiz’in devr-i Saadet diye bilinen tek parti yıllarında “Dağdaki çobanın oyunu zaptetmek için” gereken tedbir büyüklerimizce alınmıştır, diye konuşsam..
Benim gibi dilini tutmaz bir adama ne gibi tedbir lazım gelir?
Bu boşboğazlıktan Basın Konseyi’nin Ağır Ceza
Mahkemesi’ne dava konusu çıkar mı?
Bundan geri yazacaklarım “Aysun hanım, benim canım”ı savunma amaçlı değil, kendi namımadır..
Atatürkümüz memleketimize tek partili demokrasiyi getirdiğinde oturdu düşündü..
Gerçi parti tekti.. Kimi aday gösterse ahalimiz onu demokratik bir coşku ile seçiyordu..
Lakin sistemde “dağdaki çobanın oyu” kaçak yaratıyordu..
Temsil, o vakitler Adli Tıp Enstitüsü’nün başında bulunan Bülent Ecevit’in babası Profesör Fahri Ecevit de oyunu tek partiye veriyordu..
Bizim köyün baş çobanı Turşu Lato’yu sisteme katsan o da oyunu tek partiye verecekti..
Ne sakıncası mı vardı? Arz edelim..
SİSTEM İŞLİYOR
Sandığı başıboş bıraktığın zaman profesör ile dağdaki çobanın oyu sandıkta birleşir..
Birleşen oylar İstanbul’daki metresini “kendisini aldattığı şüphesi” ile vurup öldüren Cumhuriyet Halk Fırkası’nın muhterem adayına gider..
Şimdi çıkıntılık yapıp, demokrasilerde böyle şey olur mu diye başımın etini yemeyin..
İyi işleyen bir sistem böyle zorlukları kaldırır..
Nitekim metresini öldüren CHF adayını demokrasi adına kaybetmeyi göze alamayan arkadaşları, rahmetli Mazhar Osman’a koşup “deli” raporu almak istediler..
Mazhar Osman merhum “Vermesine verelim de sonra bu adamı akıllı diye Meclis’e nasıl sokacaksınız?” deyince demokratik akıl bir daha karıştı..
Sonunda tedbirde ısrar ettiler..
Metresini öldüren adayımıza önce adaletten kurtulması için “deli” raporu aldılar..
Ardından da “aklından istifade etmek” için Batı illerinden birinden milletvekili seçtirdiler..
Bu sayın milletvekilinin ismini, geride bıraktığı yakınlarını muazzeb etmemek için vermiyorum..
Olayı aktarmaya devam edeyim..
Hani Atatürkümüz oturup düşünmüştü ya!
Dağdaki çobanın oyu ile bağdaki okumuşun oyunu birbirine katmamak için “iki aşamalı seçim sistemini” bulmuştu..
Ahalimizden ayak takımı yine sandık başına gidip, demokrasiden hevesini alıyordu..
Ancak milletvekillerini değil, milletvekili adaylarını seçecek olan “İkinci seçmenleri” seçiyordu..
SEÇMEN-İ SANİ
Aralarında dağdaki çobanın, rıhtımdaki hane berduşun, köyünden başka yer görmemiş ezan bilmezlerin işi buydu: Birinci seçmen olarak “Seçmen-i Saniler”e oy vermek..
İkinci seçmenler, yani Aysun hanım, benim canım gibilerin aralarında bulunduğu “Seçmen-i Saniler” de gidip adayları seçiyordu..
İşte bu “Seçmen-i Saniler” olmuşla olmamışı ayırabildiği için metresini öldüren milletvekili adayı, boynunda asılı “deli” raporuna rağmen Meclis’e girebildi..
Çünkü “Seçmen-i Saniler” o deli raporunun ihtiyaçtan verildiğini bilecek kadar bilgiliydi..
O muhterem adayı dağdaki çobanın aklına bıraksan, adamdan Meclis’te sebepleneceği yerde tutar onu astırırdı..
Bizde ne zaman ki iki parti oldu..
Ne zaman ki “Seçmen-i Sani” sisteminden vazgeçildi.. Rejimin de cumhuriyetin de demokrasinin de şeyi o zaman çıktı..
Rahmetli Mazhar Osman’ın gördüğü zaman deli gömleği giydireceklerini.. Günde iki kez “soğuk havuz-sıcak havuz şoklaması” ile zaptedebileceklerini biz yakaladığımız gibi Meclis’e soktuk..
Bunları dememdeki maksat, Yüce Meclisimiz’in manevi şahsiyetini tartışmaya açmak filan değil..
Kabul edelim ki sistemin kaçakları yüzünden o koltuklara kimleri oturtmadık..
Onlardan birisini hatırladım şimdi..
Üç dört yıl önce muhafazakârların gözde milletvekillerinden biriydi..
Aklında durduk yerde titreşme oldu..
Adam gitti.. Saçını, sakalını civciv sarısına boyatıp kendini “İsa Mesih” ilân etti..
Bu yüzdendir ki ben “Aysun hanım, benim canımın” televizyonda söylediklerine fazla takılmıyorum..
Kızcağız Platon’dan beri tartışılan bir konuyu gündeme getirdi..
Dağdaki çobanın oyuna tedbir getirmeyi akıl edemeyen hükümet adamları eninde sonunda o çobanların oyu ile sandıkta tasfiye edilir..
Bakın bakalım tek partili sisteme..
Dağdaki çobanın hışmına uğrayıp tasfiye olan bir tek hükümet adamı var mı?
Siz bakmayın iktidar kedisi “Mır Mır”ın, Aysun Kayacı’yı “edepsiz civciv” diye tırmalamasını. Belki iyi ifade edemedi, daha yenilir yutulur bir ambalajda sunabilirdi, ama temelde haklı Aysun Kayacı...
Sadece gözü görünen kara paketli kadınların eline verilen çetele deliklerine vurulan oylar, mercimeğe kömüre, yakında zaten buzdolabı çamaşır makinesine kurulan seçim sandıklarından demokrasi nah çıkar!
Yorum Gönder